Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Nadir Söyleşiler - doymayan bir iştahım var

    doymayan bir iştahım var

    Mayıs 2, 2020
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Herkesin kabul ettiği gibi koleksiyonerlik, bir aşırılık meselesi. Önlenemez bir sahip olma, biriktirme arzusu. Avukat İsmail Kemal Sayğan, “doymayan bir iştah” diye tanımlıyor kendi durumunu. Ancak doyuma ulaşan her koleksiyon zamanla yol ayrımına getiriyor sahibini. Hikaye er ya da geç; kişinin ve koleksiyonun imkanına göre kütüphane ya da müze kurmak, bağışlamak ya da pes edip elden çıkarmak şeklinde sonuçlanıyor. İsmail Bey, üniversite yıllarından beri defalarca farklı temalarda koleksiyon yapmış, her birini bir sebeple noktalamış bir koleksiyoner. Bazen hayatî ihtiyaçların bile önüne geçebilen bir tutkuyu ıslah etmek, vazgeçmek, yok saymak o kadar da kolay olmuyor. Olmamış nitekim. Defalarca ‘Bu son!’ dedikten sonra bakmış ki sözünü tutamıyor, kızına bir sahaf dükkanı açmakta bulmuş çareyi… Öncesini ve sonrasını kendisinden dinleyelim…

     İlk koleksiyonunuzun tarihi ne kadar geriye gidiyor?

    Bendeki toplama merakı aileden geliyor. Aileden gelme bir ilgi olmazsa koleksiyonculuk uzun soluklu olmuyor. Birkaç kişiyi başlatmak istedim, sonuç vermedi. Birgün aldılarsa ertesi gün, “Kaç para eder?” diye sordular. Böyle koleksiyon olmaz. Ben Düzce’de doğdum. Babam Abdülbaki Sayğan maliyeciydi, kendi çapında saat koleksiyonu yapardı. Annem de benim kitaplarımı, karnelerimi el yazısı defterlerimi falan biriktirirdi. Toplamaya başlamadan önce onlardaki sevgiyi gördüm.

    Babanız koleksiyon yapmayı hep sürdürdü mü?

    Evet, İstanbul’a taşındıktan sonra Çınaraltı’na gidip gelmeye başladı. Çınaraltı’nı ilk babamdan duydum. 

    Siz para koleksiyonuyla başladınız herhalde. İlk paranızı ne zaman almıştınız?

    Düzce’den Adapazarı’na taşındık. Kız kardeşim orada bir bankada çalışmaya başladı. Çift maaş alırdı onlar. Bir gün bana 20 lira verdi. O paraya kıyamadım ve “Para biriktireceğim!” dedim. 1957 falan, 1946 doğumluyum. Fakat tabii imkanlar elvermedi. Ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda bitirdim. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Öğrenciyim, babam para gönderiyor. Kitap almak istiyorum. Arkadaşlarıma sordum nereye gideyim diye. “Burada tek bir yer var,” dediler, “Kızılay’da, Kocabeyoğlu Pasajı’nın alt katı.” Gittim, Salih Bey diye bir şahısla tanıştım. Ondan kitap almaya başladım. 

    Ne alıyordunuz?

    İngilizcem ilerlesin diye İngilizce çizgi roman alıyordum. İşi gücü bıraktım, her Cumartesi muhakkak oradayım. Fakülteden mezun olduktan sonra 1971’de İstanbul’da avukatlık yapmaya başladım. Artık para kazanıyorum. Nihayet para toplama imkanı elde ettim. Kadıköy’de, Akmar Pasajı’nda Sabahattin Topşahin vardı, ilk paramı ondan aldım. 5. dönem dediğimiz Türk kağıt parası. Sonra Nişantaşı’nda İsa Akbaş’a gitmeye başladım. İşin pirlerindendir o. Derken madeni paraya merak saldım. Osmanlı paralara bakıp, “Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz” dönemi falan diyorlar. Çok heves ediyorum, ben de okumak istiyorum. Böylelikle Osmanlıca’ya bulaştım. Sabahattin Topşahin’le beraber müzayede yapan rahmetli Bünyamin Kaynar vardı, ona Osmanlıca öğrenmek istediğimi söyleyince “Hiç korkma, kendin öğrenebilirsin!” dedi. Ali Kemal Belviranlı’nın kitabını alıp çalışmaya başladım. 

    Para toplarken nelere dikkat etmek gerekir? İşin usulü nedir?

    Bir paranın değerini öncelikle emisyonu gösterir. İlk emisyon en kıymetlisidir. İkinci olarak kondisyonuna bakılır. Biz kondisyonları çil, çil altı, çanta kırığı diye sıralarız. Çil; kullanılmamış, kusursuz para demektir ve çok makbuldür. Cumhuriyet döneminin erken emisyon ilk banknotları büyük ebatlıdır, onları bulmak çok zordur. Madeni para, kağıt paradan daha ucuzdur. Sikkeler, basit gümüşe basılmış paralardır. Hatta bir dönem para sıkıntısı yaşandığında gümüş sikkelerin kenarları kesilip onlarla para basılmıştır. Sonra Fransa’dan getirilen makinalarla daha düzgün paralar basılmaya başlanmış. O döneme tashih-i sikke derler. Çok güzel paralardır onlar. Sultan Abdülmecid paralarının kenarında çok güzel bir çiçek demeti vardır. Piyasada bulmak zor değildir. Onların kıymetlileri de Mecidiye’den başlar. 1 Mecidiye 20 kuruştur. Altın paralar da var tabii, onlar çok daha kıymetli. Mecidiyeler içinde Vahdettin’in paraları en kıymetlileridir. Çünkü onlar çok az basılmıştır. Başka bir sultanın mecidiyesi diyelim ki 10 dönem basılırken Vahdettin’in ki zannediyorum 2 veya 3 defa basılmıştır. Türkiye’de şu anda en kıymetli paralar, Cumhuriyet döneminde çıkan çil paralardır. 

    Neden?

    Çünkü çok az basılmıştır. O zamanın Türkiyesi fakir bir ülke. Bastırdığınız paranın altın olarak karşılığı olması lazım, yeterince altın rezervi olmadığı için çok çok az para bastırabilmişlerdir. Paraların kıymeti emisyonuna göre değişir. Emisyon, basım dönemi demektir. Türkiye Cumhuriyeti birinci emisyon paraları, en değerli paralardır. Bir tarafı Fransızca, bir tarafı Osmanlıca yazılıdır, üzerinde bozkurt resmi vardır. Meşhur çiftçi yeşili 1 lira, 5 lira, 10 lira, 50 lira, 100 lira, 500 lira ve 1000 lira olarak basılmıştır. 1000 lira mor renktedir. Çok az kişinin gördüğü bir paradır o. Türkiye’de zannediyorum bir ya da iki kişide vardır. Piyasaya çıktığı dönemde 1000 altın değerinde olduğu söylenir. Doğru ya da değil bilmem ama Atatürk’ün bile o parayı kullanmadığına dair bir efsane vardır. Devlet kurumları arasındaki ödemelerde kullanılırmış.

    Cumhuriyet dönemi paralarının Osmanlı’dan daha kıymetli olmasının sebebi ne?

    Paraların az ve çok kaliteli basılmış olması. O dönemde bizde para basacak matbaa olmadığı için paralarımız İngiltere’de, Thomas De La Rue matbaasında basılmıştır. 2. emisyonun bir kısmı American Banknote Company de bastırılmıştır. Onlar dolara benzer. İnönü resimli kağıt 2 buçuk liraların hoş bir hikayesi var; İngiltere’de basılıyor onlar da. İkinci Dünya Savaşı yılları, paraları taşıyan gemi, daha Türkiye’ye ulaşamadan Alman savaş uçakları tarafından batırılıyor. O paralar hiç piyasaya çıkamıyor haliyle. Bir kısmı sudan çıkarılmış, piyasada az da olsa bulunur ve çok kıymetlidir. Ben de gördüm bir tanesini, sudan çıktığı belliydi…

    Bütün paralar kataloglanmış mıdır? Yoksa sürpriz çıkar mı?

    Kataloğa girmeyen para nadirdir. Çünkü Osmanlı’da, Darphane-i Amire’de basılan paraların kaydı vardır. Katalogda mesela “Abdülmecid, birinci zaman, bir kaime!” der. Arkasında yazar, “Baskı kaydı vardır fakat görülmemiştir!” Bu işin uzmanı Mehmet Tezçakın’dır. Katalogda görülmeyen paraları o bir yerlerden bulmuştur. 

    Nümizmatik alanında Türkiye’nin önemli koleksiyonerleri kimler?

    Osmanlıca kağıt para konusunda Mehmet Seraceddin Tezçakın büyük bir özveriyle, büyük paralar vererek önemli bir koleksiyon yapmıştır. Onun Osmanlı kağıt paraları koleksiyonunun dünyada eşi olduğunu sanmıyorum. Koleksiyoner olmasa da rahmetli Cem Barlok bilgi olarak çok iyiydi. Avrupa katalogları için ondan bilgi alırlardı. Moğollar’ın eski solisti Aziz Azmet Bey’in Cumhuriyet kağıt paraları konusunda iyi bir koleksiyonu olduğunu sanıyorum. Öteden beri Nasuh Mahruki’nin babası Cem Mahruki’nin de Cumhuriyet dönemi kağıt paraları konusunda büyük bir koleksiyonu olduğunu duyuyorum. 

    Meraklısı eski, kıymetli kitapları sahaflarda bulacağını bilir. Para nerelerde satılır?

    Bildiğim kadarıyla kağıt paralar sadece müzayedelerde satılır. Yurtdışında da müzayedeler var. Hatta kağıt para fuarları yapılıyor yurt dışında. Onun haricinde büyük koleksiyonerden para almak mümkün değildir. Çocukları gibi severler, ben de öyleydim. 5. emisyonun bütün seri numaraları vardı. Paran yetmez bazen, alamazsın, uykuların kaçar. Sonra işin eskileri dedi ki; “Paran yoksa borç al, aklında kalmasın. Zamanla ödersin borcunu!” 

    Siz borç parayla aldınız mı hiç?

    Tabii, almaz olur muyum! Para koleksiyonculuğunda bir prensip vardır, en pahalı parayı en önce, bulur bulmaz alacaksın. Çünkü zor bulunur. Ötekileri her zaman bulursun… O niyetle başlamıyorsun ama bir süre sonra koleksiyon vesilesiyle bir birikim oluşturduğunu farkediyorsun. Diyelim ki 100 bin liralık kitabım var. Ben bu parayı bir günde kenara koymadım. Yıllar içinde 5 liralık, 20 liralık, 100 liralık kitaplar almışım. Meğer ki, kitaba verilen para da bankaya konulan para gibiymiş. Nitekim kızım benim kitap koleksiyonumla sahaf dükkanı açtı. 

    Kitap toplamaya ne zaman başladınız?

    Para koleksiyonunda alacağınız sayılı malzeme olduğu için bir yerden sonra tıkandım. 1975’te Osmanlı tarihi merakı üzerinden kitap toplamaya başladım. İstanbul’a geldikten sonra Kadıköy’de yazıhane açmıştım. O zamanlar Postane’nin arkasındaki dükkanların önünde Pazar günleri kitap sergisi kuruluyordu. Pazar günleri önce oraya, sonra Çınaraltı’na gidiyordum. Bir de eskiciler, Salı günleri eski Salı Pazarı’na kitap getiriyordu. Kitap almak için çok erken gitmek lazımdı. Pazartesi akşamı uyku tutmazdı beni, ertesi sabah saat 7’de oradaydım. Sergiler açılır açılmaz kitaplar kapışılırdı. Eskiciler kitabın kıymetini bilmezdi, sonra uyandılar. 

    Sadece tarih kitabı mı alıyordunuz?

    Tarihle başladım ama doymayan bir iştahım var benim. Çizgi roman, çocuk kitapları, Osmanlıca öğrenmeye başladıktan sonra her tür Osmanlıca kitap, anı kitapları, şehir tarihleri, yıllıklar… Kitabın kabına bakıp ne bulsam alıyordum. 

    Bütçe limitiniz var mıydı?

    Hiç öyle sınırlarım yoktu. Parasız kaldığım, eve ekmek götüremediğim zamanlar oluyordu. 

    Evli miydiniz?

    Evliydim, evin her tarafı kitap doluydu. Yazın evin içi kitap kokuyordu. 

    Eşiniz ne diyordu buna?

    Münakaşalar başladı tabii. “Artık dayanamayacağım!” diyordu, haklıydı. Daha önce kağıt paralarımı Sahabattin Topşahin’e satmıştım. Malımın çok kıymetli olduğunu, kondisyon konusunda titiz olduğumu bilirdi. Sabahattin abiyi çağırdım, “Hanımla aram açılacak, gel bütün kitapları al!” dedim. 

    Sene kaç?

    1980’ler. Saymamıştım ama birkaç bin kitap vardı herhalde. Sabahattin Abi kitapları hiç görmeden bir para teklif etti. Düşük bir rakamdı ama kabul ettim. Kapıya kamyonu dayadı, bari birkaç kitap ayırsaydım kendime, yok! Bütün kitapları boşalttık.

    O kitapları alırken verdiğiniz parayı karşılamış mıydı ödediği rakam?

    Ödediğim paranın en fazla 4’te birini vermiştir. Kitapları sattım ama psikolojim ciddi şekilde bozuldu. Kafamı kaldırıp raflara bakamıyorum. Çok geçmedi, yine kitap toplamaya başladım. Bu sefer daha tecrübeliyim, dikkatli alıyorum. Hangi kitaplara talep olduğunu, piyasada nelerin kıymetli kabul edildiğini biliyorum artık. 2 sene sürmedi evin dolması. Şikayetler yine başladı. Burak Nümizmatik vardı, ona gittim ve bütün kitaplarımı müzayedeye koydum. Onlar da olmadık bir fiyata gitti. Ama duramıyorum. Tahmin edersiniz ki yine aldım. Bir gün yemek masasında oturuyoruz, duvara bakıyorum. Hanım “Neden yüzüme bakmıyorsun?” dedi. Farkında bile değilim, gözümü kitaplardan alamıyorum. Kitabın 3 düşmanı vardır derler; kadın, ateş ve su! Kızmaya başladı hanım, “Eve getiriyorsun bu kitapları, her tarafı böcekler sardı.” Ben daha “Ne böceği, abartıyorsun!” demeye kalmadan kitapların arasından çıkan bir böcek usulca uçarak geldi ve hanımın önündeki çorba kasesinin içine düştü. Kaçacak yer kalmamıştı. Yine bir müzayede düzenledim, onlar da öyle gitti. Sonra aldığım kitapları yazıhaneme doldurmaya başladım. Hanım da ikna oldu, bir daha satmayacağım. Çünkü çok değerli olan para koleksiyonumu da, kitapları da çok ucuza satmıştım. 

    Paraları neden satmıştınız?

    İyi bir yerde bir daire almıştık. Bir gün yönetici geldi, “Kemal Bey apartmana doğalgaz döşeteceğiz. 7000 lira lazım!” Apartmanda maddi durumu en iyi olan benim güya, avukatım ya! Cebimde 100 lira bile yok… Avukatın parası yok, doğalgaz yaptıramayacak. Rezil oldum diye düşünüyorum. Mecburen Sabahattin Abi’ye gittim. Kataloğu açtı baktı, “Çok tutuyor!” Ortağı Bünyamin Bey’e ev alması için para vermiş. Telefon etti, “O parayı getir hemen!” dedi. 8 bin dolar kadar bir para verdi bana. Şimdiki parayla yaklaşık 750 – 800 bin lira vermişimdir toplarken. Satınca elime geçense en fazla 100 – 150 bin liradır diyebilirim. Koleksiyonumu bilen arkadaşlar sonradan benimle çok dalga geçti, “Bir para fiyatına bütün kataloğu sattın!” dediler. İkinci emisyon 1000 lira vardı, çok güzel bir paradır. Filistin devletken basılmış kağıt ve gümüş paralar, Amerikan kovboylarının kullandığı dolarlar vardı, çok nadirdir hepsi. Cumhuriyet dönemi madeni paraları eksiksiz ve çildi. Başta satmadım onları, ilk parti ucuza gidince elimde kalacaklar diye paniğe kapıldım, sattım. Hiç ticari zekam yoktur benim. Kolay alır, kolay satarım. Alırken para mefhumu ortadan kalkıyor, gördüğüm anda alacağım!

    Kitap alırken neye dikkat edersiniz? Kondisyonu, cildi, ilk baskı ya da imzalı olması önemli midir sizin için?

    Bu saydığınız özelliklerin hepsi önemlidir. Seçenekler arasında varsa birinci baskıyı tercih ederim. Kondisyonunun iyi olmasını, mümkünse cildinin temiz ve güzel olmasını isterim. Diğer kitapların pek değeri yok piyasada.

    Kitaba yatırım aracı olarak mı bakıyorsunuz?

    Önceleri öyle bakmadım. Ama kızıma sahaf dükkanı açtıktan sonra (Titiz Sahaf) param karşılığını bulsun diye daha titiz davranıyorum. Zaman içinde koleksiyon oluştukça alacağınız kitap sayısı da azalıyor. Şimdi müzayededen bir tane, bilemediniz iki tane kitap alıyorum. Alanım da daraldı.

    Şimdi neler alıyorsunuz?

    Osmanlıca her tür kitap, tarih, hatırat ve anı kitaplarıalıyorum. Yeni baskılardan da şehir tarihi topluyorum.


    Tematik koleksiyon başlıklarınız var mı?

    Şehir tarihinde bütün şehirleri topluyorum. Kartpostal koleksiyonum da var. Kartpostalda İstanbul, Moda, Düzce ve Adapazarı alıyorum. Osmanlı döneminde basılmış çok güzel Adapazarı kartpostallarım vardı. Yine parasız kaldığım bir dönemde onları da Sabahattin Topşahin’e sattım.
    Kâr ederek sattığınız bir koleksiyon oldu mu?

    Alırken ne kadar para verdiğimi bilmiyorum ki! Çok güzel bir tesbih koleksiyonum vardı. Durakları, imamesi vesairesiyle 3. Selim’in zebercet tesbihinin aynısı olan bir parça da vardı aralarında… Alırken 20 bin Euro vermişim, 4 bin Euro’ya sattım. Para lazım olunca bir anda gidiveriyor. Allah’tan kartpostalları Adapazarı Belediyesi aldı, bir kitap yayınladılar ve çoğunu orada kullandılar. 

    Nereden alışveriş yapıyorsunuz?

    Eskicileri, esnafı dolaşıyorum. Beni tanıyorlar, ne topladığımı biliyorlar. Para koleksiyonu yaparken Charlie’ye giderdim. Galatasaray’da meşhur Charlie, herkes bilir. Yeni başladığım zamanlarda birtakım adamlar vardı, bakıyorum talip olduğum her paranın fiyatını yükseltiyorlar. “10 lira!” diyorum, 15 lira teklif ediyor. Kim olduklarını bilmiyorum. Meğer yeni başlayanları öğrenene kadar böyle makasa alırlarmış. Fark edince bir yere kadar fiyat yükseltip birden durmaya başladım. Onlarda kaldı malzeme. Öylelikle bıraktılar benimle uğraşmayı.  

    İmzalı kitap da topluyorsunuz değil mi?

    Evet! İmzalı kitap mevzusunun bir geçmişi var. Bir gün bir arkadaşla sohbet ederken “Bende 300 tane imzalı kitap var!” dedi. Bende de var ama 300 tane değil. ‘Sen misin hava atan!’. Her işi bıraktım, imzalı kitap peşine düştüm. O kadar cahilim ki o konuda, eski yazı da okuyamıyorum. Adam bir şeyler yazıp imzayı basmış. Yine de yılmadım ve 310 taneye ulaştım. Ama onlar da gitti. Eski yazı imzaların kime ait olduğun okuyamadan sattım hem de. Şimdi özellikle aradığım bir imza yok, bulunca alıyorum. Şu anda bendeki en kıymetli imza Nazım Hikmet’in 4 sayfalık bir mektubu. Yayıncısına yazmış. Mektup eski yazı, altında “Bu parayı Süreyya Sineması Müdürü Hikmet Nazım Bey’e ödeyin!” diyor. O kısmı yeni yazı. Bir kitapçının terekesinden çıkmıştı o mektup. Sami Önal Bey’in eline düştü, müzayedeye çıktı. O müzayedeye hanımı da götürdüm. Sahaf Halil Bingöl habire vuruyor o mektuba. Ben de vuruyorum tabii. Hanım da başladı. Hanımın cebinde emekli ikramiyesi var. Parayı düşünebiliyor musun? Halil Abi bir yerde bıraktı. Sonradan öğrendim ki Haluk Oral, Halil Abi’ye “Ne olursa olsun o mektubu bana alacaksın!” demiş. Biz aldık tabii.

    Ne kadar verdiğinizi hatırlıyor musunuz?

    Şimdinin parasıyla 20 – 25 bin lira vardı herhalde. Çerçevelettim duruyor. Aynı müzayedede Nazım’ın kurşun kalemle yazdığı tek sayfalık bir belge daha çıktı, o satılmadı. Sonra Sami Abi’nin dükkanına gittim almak için. Öyle bir rakam söyledi ki dudağınız uçuklar. 

    Sabahattin Bey ve Sami Önal dışında 90 yılların esnaflarından kimleri tanıdınız?

    Müteferrika Lütfü, Asuman Hanım, Babil Lütfi, karşıda Halil Abi… Urfalı Cengiz vardı. Avukatıydım ben onun. Değişik bir adamdı, herkese kitap satmazdı. Kafası atmıştır bir şeye, “Kaça?” diye sorarsın, “Satılık değil.” der. 

    Müvekkilleriniz arasında sahaflar da var, bu ilişki nasıl kuruldu?

    Gide gele tanıştık. Kira tespiti olsa, kitaplarla ilgili bir sıkıntı olsa bana gelirler. Ben bir dükkana girdiğim zaman hemen kapılar kapanır ve hukuki sıkıntılar konuşulmaya başlanır. Bir dönem çok korsan kitap basılıyordu. O zaman çok iş geliyordu. Uzun zamandır korsanla ilgili mevzu gelmedi, korsan kitap basılmıyor artık herhalde. 

    Ofisinizin Kafkas Pasajı’nda olmasının kitap merakınızla alakası var mı?

    Hayır. Bu pasajın yapıldığı arsanın sahibi bir Ermeni’ydi. Müteahhitle aralarında ihtilaf çıkınca arsa sahibi bana geldi. Davayı kazandım, taraflar anlaştı. Bir müddet sonra Ermeni müvekkilim bana geldi, 1972 falan. Mallarınıza el konulacak diye korkutmuşlar adamcağızı. “Pasaj’da iki yazıhanem var. Bana yardımcı oldun, onları sana satayım.” dedi. Ticari kafam yok dedim ya! Almadım. 6 ay sonra tekrar geldi. “Bir tanesini sattım, diğerini 1000 liraya vereyim.” dedi. Bende şafak attı, annem de al deyince üst kattaki yazıhaneyi aldım ve buraya taşındım.

    Pasajda sahaflar var mıydı o zamanlar?

    Yeni yeni gelmeye başlamışlardı. Burada benim bildiğim en eski Cumhur’lar vardı. Sahaf değillerdi, müzayede yapıyorlardı. Babil Lütfi ve sinemanın girişinde Asuman Hanım vardı. Bizden sonra duyan geldi. Şu anda tamamıyla sahafiye iş yapan başka çarşı yok. 

    Sami Bey’i nasıl hatırlarsınız?

    Burada, Moda İlkokulun önündeki caddede, bir apartmanın bodrum katında dükkanı vardı Sami Bey’in. Ben de yeni evliyim, eve mobilya aldım. Güzel, dekoratif kitap almak istiyorum. Gittim, şömizli, güzel kapaklı kitaplar aldım. İlk kitaplarımdı onlar. Sonra şu anda Asuman Hanım’ın (Nigar Sahaf) olduğu dükkana geçti. Ruhi vardı, ondan da çok kitap aldım o sıralar. Onun dükkanı da çarşıya inen dar bir yol vardır, sağ taraftan balıkçılara gider. O yol üzerindeydi, şimdi otel oldu orası. 

    Sahaf dükkanı açma fikri nasıl doğdu?

    Elimde çok kitap birikmişti. Kızım da o dönem işini bırakmıştı. Benim kadar kitap almıyordu ama iyi bir okurdu. “Kitapçı açmak istiyorum.” dedi birgün. Bu pasajda bir dükkan aldık 4 sene önce ve o serüven de böylece başladı.
    Related Posts

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.