Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Hoş Sada! - her günün bir nağmesi var!

    her günün bir nağmesi var!

    Sabahları mırıldanarak uyandığınız şarkıdan söz etmiyoruz ‘her günün bir nağmesi var’ derken. Hani o evin küçüğünün koparmakta acele ettiği, yaşlısının merakla okuduğu takvim yaprakları var ya, onun ardında gizli nağmedir muradımız…
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Bir gün o da olacak! Elimize aldığımız kitap, bize arzumuza uygun fon müziği çalacak belki. Lakin ne çare! Bugün, tam da ihtiyaç duymuşken, o imkândan mahrumuz. Steve Jobs’un halefleri o yolu açana dek kendi çözümlerimizi üretelim! Bizimle takvim yaprakları arasında müzikli bir seyahate çıkmayı kabul ederseniz; koltuğunuzu internet bağlantısı olan bir bilgisayara yanaştırmanızı rica edeceğiz. Aksi takdirde şarkılardan, saz eserlerinden, sanatçılardan bahis açtıkça okurlarımıza nispet yaptığımız duygusundan kurtulamayacağız.

    Hazırsanız, Tanburî Büyük Osman Bey’in Rast makamında bestelediği ‘Bin cân ile sevdim seni’ şarkısı ile başlayabiliriz. Haklısınız! İsmini anmışken kendisinden birkaç cümle bahis açmak da boynumuzun borcu. Arz edelim; müzisyen bir aileye mensup Tanburî Büyük Osman Bey, 1816’da doğup 1 Ekim 1885’te hayata veda ediyor. Sarayda sersâzende olan babasının ricasıyla küçük yaşta Enderun’a kabul ediliyor. Nitekim babasının ısrarı boşa çıkmıyor. Kabiliyeti ile emsalleri arasından sıyrılan Osman Bey, 11 yaşında sarayın resmî hanendelerinden biri oluyor. Babasının vefatıyla sersâzendelik görevini üstlenen asrının en yetkin musikişinaslarından Osman Bey, saz eserleri ile meşhur olsa da çok güzel sözlü eserlere de imza atıyor. “Bin cân ile sevdim seni / Lûtfeyle, şâd et bendeni / Sensin mürüvvet mâdeni / Lûtfeyle, şâd et bendeni…” bunlardan biri.

    Şarkının sonuna gelmişken sözü dolandırmadan mevzuya girelim. Mehmet Güntekin’in televizyon programı olarak tasarladığı ancak şartlar elvermeyince ayda bir tekrarlanacak bir salon programına çevrilen Müzikli Maarif Takvimi’nin akışına sizi de ortak etmek niyetimiz. Ne kadar becerebilirsek tabii. Laf aramızda, biz hâlâ yetkililer hata yaptıklarını anlar da teklifi tekrar değerlendirir ümidindeyiz. Zira bu programın küçük bir salonu dolduran talihli zümreyle sınırlı kalması, icracılarına da mahrum kalan dinleyicisine de haksızlık olur kanaatimizce… Takvimin ekim ayında düşen yapraklarında neler olduğunu dilimiz döndüğünce anlatalım, kararı siz verin.

    Proje Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu sanatçısı ve yoneticisi Mehmet Güntekin’e ait. Fikir, müzikle ya da kültür tarihi ile biraz alakalı herkesi heyecanlandıracak nitelikte. Saatli maarif takvimi mantığından hareketle her ayın ilk gününden itibaren müzikle irtibatı kurulabilecek olaylar ve kişiler seçiliyor. Haklarında, bir kısmı kamuoyunun belki de ilk kez öğreneceği özet bilgi ve bağlantı fona yansıtılan belgeler eşliğinde paylaşılıyor. Yaprak günün şarkısı ile koparılıyor takvimden. Aynen 1 Ekim yaprağımız gibi. Program’ın tam olarak neye tekabül ettiğini birkaç cümleyle izah etmek zor. Zira her sayfa ilki kadar kolay söylemiyor şarkısını. ‘Rusya’da Bolşevik Devrimi oldu’, ‘İspanya’da General Franco 36 yıl sürecek diktatörlüğünü ilan etti’ ya da ‘Beyoğlu’nda ilk motorlu araç trafiğe çıktı’ bilgilerini müzikle irtibatlandıracak kaç kişi çıkabilir ki? Mehmet Güntekin’e dinleyicileri şaşkınlıktan mest eden bu bağlantıları kurma imkânını, sahip olduğu tecrübe ve küçümsenemeyecek arşivi sağlıyor elbette.

    Müzikli Maarif Takvimi, emsali pek olmayan bir program. Müzik dinlemekse maksat, eyvallah! Sihirli parmaklarıyla tek bir sazla orkestra görevi icra eden Kanûnî Ahmet Meter, buğulu ve derin sesleriyle zevki zirveye çıkaran Ezgi Köker ve Mehmet Güntekin beklentiyi fazlasıyla karşılıyor. Amma takvim fazlasını vadediyor. Öncelikle repertuarı, sanatçıdan ziyade takdîr-i ilahi belirliyor. Çünkü icra edilecek eserlerin, içinde bulunulan 30 günde meydana gelmiş bir olayla ilişkilendirilmesi zaruri. Böylelikle sanatçının elinden; ‘Çok severim, sesime de yakışır’ lüksü alınmışoluyor. Üstelik bu sayede kaderin cilvesiyle isimleri ve eserleri gölgede kalmış bestekârlara da hatırlanmak için bir şans doğuyor.

    Müziği ihmal ettik değil mi? Endülüs’te Raks’ı hazırlayabilirsiniz. 1 Ekim’deyiz hâlâ. General Franco da 1936’da bugün ilan ediyor diktatörlüğünü. İspanya Osmanlı toprağı değil ama Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden Yahya Kemal 1929’dan itibaren Madrid elçisi. Ve öyle seviyor ki oraları, Endülüs’te Raks şiiriyle iki ülkeyi birbirine bağlayıveriyor. Münir Nurettin Selçuk, Kürdîlihicazkâr makamındaki bestesiyle atıyor son ilmeği. “Zil, şal ve gül bu bahçede raksın bütün hızı / Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı / Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir / İspanya neş’esiyle bu akşam bu zildedir…”

    3 Ekim 1854’te Bahariye Mevlevihanesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede dünyaya geliyor. Beşiktaş Mevlevihanesi Şeyhi Hasan Nazif Dede’nin oğlu, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Selahaddin Dede’nin damadı, şair Yenişehirli Avni’nin kayınbiraderi. Küçük yaşta çok iyi bir eğitim alan Fahreddin Dede, Zekâi Dede’den Türk musıkisi ve Mızıka-i Hümayun hocalarından flütçü Ratib Efendi’den Batı musıkisi dersleri alıyor. Fahreddin Dede’nin ney hocaları Neyzen Salih Dede, Neyzen Yusuf Paşa ve Kozyatağı Rufaî Tekkesi Şeyhi Abdülhalim Efendi. Tehlikeli bir bulaşıcı hastalığa yakalanan Dede, 1911’de vefat ediyor. Aralarında kitapları ve el yazması notları ile birlikte bestelerinin de bulunduğu şahsi eşyaları, mikrop taşıdığı endişesiyle mevlevihanenin bahçesinde yakılıyor. Daha doğrusu birkaç yıl öncesine kadar öyle sanılıyordu. Bazı dervişlerin şeyh efendinin bir kısım eşyasını gizlice sakladıklarını söylüyor Güntekin. Bu eşya arasında icra edilmeyi bekleyen notalar da var.

    Dede’nin bestelediği Mevlevî Ayini uzun sürecek nasılsa, konumuza devam edelim. Müzikli Maarif Takvimi’nin bir diğer güzelliği, hep hayattan ve toplumdan kopuk olmakla suçlanan Türk müziğinin aslında nasıl da hayatın tam orta yerinde şekillendiğini ortaya koyması. 10’da bir oranında kısaltılmasına rağmen 2 saatlik bir programı dolduracak kadar bağlantı var hayatla müzik arasında. Mesela 20 Ekim 1905’te Galatasaray Kulübü kurulmuş. Siz, ‘Bunun müzikle ne alakası var?’ diye sormadan biz söyleyelim. Arşivlerde Osmanlı’dan günümüze Galatasaray için bestelenmişmarşlar ve Türk müziği eserleri bulunuyor. O sebeple, 20 Ekim tarihli yaprağın bir spor kulübünün kuruluşunu haber vermesi şaşırtmıyor bizi.

    4 Ekim 1927: Bestekâr ve ûdî Zeynettin Maraş doğdu. Ud çalan annesinden etkilenerek başladığı müzik eğitimini Belediye Konservatuarı’nda Münir Nurettin Selçuk, Şefik Gürmeriç, Mesut Cemil, Nevzat Atlığ, Refik Fersan ve Şerif Muhiddin Targan gibi devrinin en önemli isimlerinden ders alarak sürdüren Maraş; Gizli Aşk Bu, İnleyen Nağmeler gibi sevilen eserlerin bestekârı…

    5 Ekim, ünlü âlim Kâtip Çelebi’nin doğum günü. Coğrafya alanındaki eserleri ile tanınan Çelebi; tarih, tıp ve musiki konularında da önemli eserlere imza atmış bir isim. Biz Kâtip Çelebi’nin Hicaz Peşrevi’ni yine ekim doğumlu bir başka sanatçıdan, klasik eserleri icra etmede emsalsiz kabul edilen Tanburî Murat Aydemir’den dinledik. İnşallah siz de bizim kadar şanslısınızdır…

    Yeri gelmişken belirtelim, Güntekin, geçmişte dolaşırken günümüz sanatçılarını ihmal etme riskine hoş bir çözüm bulmuş. Programlara o ay doğan isimler arasından bir saz, bir de söz sanatçısı davet ediliyor. Ekim ayının ilk misafiri Murat Aydemir.

    Biraz hızlanmanın vaktidir. 6 Ekim yaprağında Lala Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu’nun 1605’te Estergon Kalesi’ni fethettiği yazıyor. Sokollu’nun amcaoğlu Mehmed Paşa’nın Avrupa’da kazandığı bu başarı asırlarca dilden dile dolaşıyor, türkülere konu oluyor: “Estergon Kal’ası subaşı durak / Kemirir gönlümü bir sinsi firak…”

    Yine 6 Ekim, 1907’de uzun süre kendinden söz ettiren bir ilke şahitlik ediyor İstanbullular. Beyoğlu sokaklarından Basra Mebusu Ahmet Paşa’ya ait motorlu bir araç geçiyor. İnsanlar bu acayip alete ne isim vereceklerini bile bulamıyor bir süre. Neticede, ‘zatü-l hareke’ yani ‘kendi kendine hareket eden’ isminde karar kılınıyor. Çok sürmüyor ‘otomobil uçar gider’ şarkısının dillere pelesenk olması.

    Türk  müziğinin önemli bestekârlarından Dr. Selahattin İçli, 6 Ekim 1923’te doğup 14 Ekim 2006’da vefat ediyor. Ve ayın ikinci sürprizini kendisi de bir ekim çocuğu olan Melihat Gülses yapıyor. “Bir sabah bakacaksın ki bir tanem, ben yokum…” İçli, aileden gelen müzik merakının sevkiyle Beşiktaş Musiki Cemiyeti’ne devam ediyor. İlk şarkısını daha 17 yaşındayken besteliyor. Kuruluşundan itibaren Üniversite Korosu’nda bulunuyor. 1981’de Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda sanatçı öğretim görevlisi ve başkan yardımcılığı  görevlerini yürütüyor.

    Ve günler geçiyor. 8 Ekim 1947, bestekâr Sedat Öztoprak vefat ediyor. Babasının vazifesi dolayısıyla bulundukları Konya’da daha çok küçük olmasına rağmen musiki kabiliyeti ile Mevlevî dergâhındaki müzisyenlerin dikkatini çekiyor önce. Ud dersi almaya başladıktan kısa süre sonra virtüoz seviyesine ulaşıyor. Galatasaray Lisesi’ne gitmek üzere gönderildiği İstanbul’da Darulelhan’a girip kabiliyeti sayesinde kısa sürede hocalığa yükseliyor. 1500’e yakın eser verdiği tahmin edilen Öztoprak, çok sayıda öğrenci yetiştiriyor.

    Birkaç yaprak atlayalım diyoruz ama nafile. İşte yine durmak gerekti. 12 Ekim 1882. Şemseddin Ziya Bey doğuyor. Çorlulu ailesinden şair, musikişinas, devlet adamı Mahmud Celaleddin Paşa’nın oğlu. Sultan Abdülhamid tarafından kızı Refia Sultan’la evlenmeye layık bulunmuşken Raşel adlı bir Musevi kızla yaşadığı ilişki ortaya çıkınca padişah damadı olma fırsatını kaçıran Şemseddin Ziya Bey, müziğe babasının ısrarı ile keman çalarak başlıyor. İkinci eşi Fatma İsmet Hanım’la evlendikten sonra, Tanburî Cemil Bey’den tanbur ve kemençe dersleri alıyor. Beste denemelerine de o tarihlerde başlıyor. Az sayıda eser veren Şemseddin Ziya Bey dışişleri bakanlığı ve Washington büyükelçiliği yapan Melih Esenbel’in babası.

    13 Ekim 1999 büyük saz eseri bestekârı Reşat Aysu’nun vefat tarihi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Aysu, Daruşşafaka’da daha ilkokulda, Zekâi Dedezâde Ahmet Irsoy’un öğrencisi oluyor. Batı tarzında keman çalmayı kendi kendine öğrenip orkestralarda birinci keman olacak seviyeye erişiyor. Aysu’yu hayatına giren üç isim bağlıyor Türk müziğine; Ahmet Irsoy, Baha Sürelsan ve Rakım Elkutlu.

    Meraklısının detayları öğreneceği inancıyla devam edelim; 14 Ekim 1924 Dr. Nevzad Atlığdünyaya geliyor. 15 Ekim 1975 Ankara radyosu keman sanatçılarından, Klarnetçi İbrahim Efendi’nin oğlu, bestekâr Naci Tektel vefat ediyor. 17 Ekim 1981 Türk Müsıkisinin Nazariye ve Esasları kitabının yazarı, müzisyen, sahaf Ekrem Karadeniz hayatını kaybediyor. 19 Ekim 1927 Sultan Abdülaziz’in oğlu Şehzade Seyfeddin Efendi, Fransa’nın Nice şehrinde ebedi âleme intikal ediyor. Sultan 3. Selim ayarında bir besteci olan Seyfeddin Efendi’nin kısa süre önceye kadar sadece birkaç eseri biliniyordu. Ancak 4-5 yıl kadar önce Murat Bardakçı’ya ulaştırılan 2 bavul evrakı arasında kendi el yazısı ile notaya aldığı çok sayıda bestesi ortaya çıktı.

    21 Ekim 2005’te bestekâr, ûdî Erdoğan Yıldızel vefat ediyor. 23 Ekim 1930’da kanuni, bestekâr Sadettin Öktenay dünyaya geliyor. 24 Ekim 1959 Ahmet Rasim’in torunu; bestekâr, yazar Osman Nihat Akın vefat ediyor. 26 Ekim 1673 Romen Prensi, Dimitri Kantemir doğuyor. Cengiz Han’ın 20. kuşaktan torunu Kantemir 14 yaşında; 12 dil bilen, iyi eğitimli bir genç olarak geliyor İstanbul’a. Osmanlı müziğini ve tanbur çalmayı öğreniyor. Kendi geliştirdiği nota sistemiyle o dönemin Türk müziği eserlerini notaya alarak unutulmaktan kurtarıyor, önemli eserler besteliyor.

    26 Ekim 1932 Tanburî Sadun Aksüt dünyaya geliyor. Ve elimizde kalan son yaprak… 31 Ekim 1963. Yazar ve komple bir müzisyen olan Tanburî Mesut Cemil vefat ediyor. Tanburî Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil; başta tanbur, kemençe ve viyolonsel olmak üzere çok sayıda enstrüman çalıyor. Prusya Kraliyet Akademisi konservatuarından eğitim aldıktan sonra İstanbul Radyosu’nun kuruluşunda bulunuyor. Radyoda; müdürlük, başspikerlik, müzik yayınları yöneticiliği ve koro şefliği yapıyor. Türk  müziğini bugüne taşıyacak öğrenciler yetiştiriyor…

    Ekim ayı böylelikle nihayete erdi sevgili dinleyiciler. Programda uygun yer bulunamadığı için kasım ayını yaşanmamış sayarak 14 Aralık 2011’de Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde aralık ayının payına düşen şarkıları dinlemek için orada olacağız. Darısı  başınıza…


    17 ekim 2011

    Related Posts

    münir bey devrin atatürk’ü gibiydi!

    Mayıs 2, 2020

    belgeler cemil bey’i anlatıyor!

    Mayıs 2, 2020

    münir nurettin selçuk

    Ocak 12, 2017
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.