“Adı, soyadı / Açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / Kapanır, parantez.” Behçet Necatigil Kitaplarda Ölmek şiirinde böyle tarif ediyor ölümden geriye kalan hikayeyi. Ancak İbnülemin Mahmut Kemal İnal (d. 17 Kasım 1871-ö. 24 Mayıs 1957) hayatı, iki parantez içine alınamayacak insanlardan biri. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemini yaşamış, her iki devirde de önemli vazifelerde bulunmuş, mühim insanlar tanımış ve bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını yazarak geçmişin mirasının bugüne aktarılmasına aracılık etmiş olması bile hayır ve minnetle anılmasını gerektiriyor. Prof. Dr. Ali Birinci, “İbnülemin yazmasaydı Osmanlı’nın son otuz yedi sadrazamının vesikalara dayanan, tarafsız, hatıralarla karışık biyografilerinden mahrum kalacaktık.” diyor. Emeği ve hizmeti bir tek o eserle sınırlı değil elbette. “Yine biz İbnülemin yazmasaydı 566 şairin hayatını anlatan Son Asrın Türk Şairleri’nden ve 300’e yakın hattatın hal tercümesinden de mahrum olacaktık.”
Ömrü boyunca vazife şuuruyla yaşayıp yaşlılık günlerinde bile çalışmaktan geri durmayan İbnülemin’i yazmaya iten bir sebep vardı. Eserlerinde yeri geldikçe ‘neden yazıyorum?’ sorusuna cevap veriyordu. “Aczimden ürküb de yazmasam, bildiğim şeyler, -benimle beraber- âlem-i ademe gidecek. Ehl-i vukûf sanılan zevat, bâhusus erbab-ı şebâb ne kadar puçütâb etseler benim bildiklerimi öğrenüb de kendi muasır ve haleflerine öğretmeye imkan bulamıyacaklardır.” Bu kayıtsızlık hem o zevata hem de gelecek nesillere karşı haksızlık. O sebeple ve vatan hizmeti görürcesine ciddiyetle yazıyor: “…Kemâl ehlini tanıyanların tanımayanlara bildirmesi ise hizmet-i vataniyye cümlesindendir.” Üstelik o yazmasa bu eserler yazılamayacak, kayda geçirdiği isimler hatırlanmayacak, farkında… O yüzden belki de, mecburiyet hissiyle sarılıyor kaleme; “Mesleğime tamamıyla muhalif olmakla beraber bilmecburiye söylüyorum, ben de gözlerimi kaparsam gelip geçen güzide adamlarımızı bilen kalmayacak.” Bu gerekçelerle 86 yıllık ömrüne emsali olmayan onlarca eser sığdırıyor ve bir ikazla tamamlıyor vazifesini; “Ey gençler! Gözünüzü açınız, gelip geçmişlerinizi tanıyınız.” Rahmetle anıyoruz.