Müzik marketlerinde onca popüler çalışma arasında kapağında ‘tevşihler’, ‘şuğuller’ ya da ‘miraciyeler’ yazan bir albüm görseniz tepkiniz ne olur? Bir tahminde bulunalım, hiç üzerinde durmaz, raflar arasında dolaşmaya devam edersiniz. Nereden mi biliyoruz? 2 bin adet hazırlanan bir albümün 7 yılda sadece 2 yüz tane satmasından… Ulus Müzik’in Türk İslam Musikisi Külliyatı koleksiyonu için alanının en iyi saz ve söz sanatçılarının hazırladığı Tevşihler albümünün başına gelenden söz ediyoruz. Müsaade edin de kendimizi de dâhil ederek böyle bir özeleştiri yapalım… Ha! Bir de hatırlatma, şimdi isteseniz de bulamazsınız zira müzik marketleri satmadığını gördükleri albümleri raflarında tutmuyor. Artık Şeyh Mustafa Efendi, Latif Ağa, Buhurîzâde Mustafa Itrî, Zekâi Dede gibi gönül ehli musiki adamlarının bestelediği bu eserleri dinlemenin yolu İskender Ulus’la tanışıklık kurmaktan geçiyor. Zira Ulus, meraklısına ulaşma ümidiyle elindeki albümleri birer ikişer çevresine hediye ediyor.
Osmanlı zevkinin, inceliğinin bütün özelliklerini barındıran Klasik Türk Musikisi, içinde bolca Allah kelamının edildiği sohbet meclislerinde mayalanarak ulaşmış bugüne. En büyük bestekâr ve icracılar Mevlevihânelerden, dergâhlardan çıkmış. Hâl böyle olunca kasideler, ilahiler, ayin-i şerifler literatüre şarkılardan daha önce girmiş, daha mühim bir yer tutmuş tarih boyunca. Bugünleri istisna etmek gerek tabii. Şimdilerde klasik formlarda bestelenmiş dinî musiki eserleri bir yana klasik Türk müziğinin bile alıcısı, icracısı yok denecek kadar az. Kahir ekseriyet için Türk müziği, Münir Nurettin ve Sadettin Kaynak merhumlardan öte gitmiyor. Geçmişin incelik, nezaket ve kültürünü aksettiren eserleri dinleyememek büyük bir mahrumiyet. Ancak tek meselemiz bu değil. Dinleyeni olmayan bu eserleri icra edecek sanatkâr sayısı da iki elin parmaklarını geçmiyor. Yakında kaside, şuğul, tevşih dinlemek isteyecek birileri çıksa bile bileni, söyleyeni olmayacak…
Bu gerçek hatırlandığında Türk İslam Musikisi Külliyatı koleksiyonu, daha bir anlam kazanıyor. Zira artık meşk usulü ile aktarılamayan üslup ve icra biçimlerini muhafaza etmenin tek yolu kayıt altına almak. Ulus Müzik 1995’te, şimdiye dek kayıt altına alınmamış farklı formlardan eserlerin icra edildiği 120 albüm hazırlama kararının altına imza atıyor. Her form için hazırlanacak 5 ya da 7 CD’de tekke ve dergâhlar kapatıldıktan sonra icra ortamı büyük ölçüde yok olan dinî musiki formlarının belli başlı örnekleri okunacak. Bu sayede küçük de olsa bir iz aktarılacak geçmişten geleceğe… Gerekçesini, ‘onca ses getiren, popüler çalışma arasında kalıcı bir iş yapmak arzusu’ diye özetliyor İskender Ulus: “Bu eserleri meşk ettirecek üstad, icra edilecekleri alan yok. Harekete geçmezsek unutulup gidecek, orijinali aktarılmazsa giderek tahrif olacak, gelecek nesillerin haberi olmayacak bu usullerden.”
Araştırma, repertuar oluşturma işini neyzen ve kasidehan Ahmed Şahin üstleniyor ve firmanın programı ancak el verdiği için 2003’te besmele çekip stüdyoya giriyorlar. Kadro müthiş; Sadreddin Özçimi, Ahmed Şahin, Mehmet Kemiksiz, Reha Sağbaş, Derya Türkan, Özer Özel, Osman Kırlıkçı, Ferruh Yarkın, Mehmet Fatih Zülfikar… Tevşihler adını taşıyan ilk 5 albüm tamamlanıyor. Albümün tanıtım kitapçığında; ‘Peygamber Efendimiz’i (sas) öven şiirler veya manzumeler üzerine bestelenen ve Mevlid’i süslemek amacıyla bahir aralarında icra edilen usullü esere’ tevşih denildiği bilgisi veriliyor. Tevşih bestekârları, güftelerini genellikle aruz vezniyle yazan büyük şairlerin eserlerinden seçiyor. Beste kadar şiirin edebi sanatı da önem taşıyor tevşihte. Eskiden Mevlid sırasında tevşih okuyan icracıların aynı hocadan meşk etmiş olmasına da büyük önem veriliyor…
Her biri 2 bin adet çoğaltılan 5 CD, 2005’te piyasaya sürülüyor. Firmanın sahibi Ulus, bu çalışmalardan para kazanmayacağını en başından biliyor. Bütçede oluşacak açığı popüler sanatçılardan kazandığı para ile kapatma düşüncesi ile yola çıkıyor. Ancak işler umdukları gibi gitmiyor. Albümler satmıyor, üstüne üstlük müzik sektörü, 2000’li yılların başında büyük bir darbe alarak çöküyor. Popüler işler de para kazandırmıyor artık. Sanatkârlara ödenmesi gereken meblağ, stüdyo ve hazırlık maliyetleri, dağıtım gibi harcama kalemleri için ciddi bir bütçe gerekiyor. Bir ümit sponsor arayışına giren İskender Ulus, çaldığı tüm kapılardan eli boş dönüyor. İki yılda tamamlamayı planladıkları koleksiyonu, bilinmeyen bir tarihe ertelemek zorunda kalıyorlar bu durumda.
Bunca olumsuzluğun üstüne tam umudumuz kırılmışken heyecanımızı tazeleyecek bir haber veriyor Ulus. O da müjdeyi geçen günlerde Ahmed Şahin’den almış. Ses ve saz sanatkârları ile görüşen Şahin, ekibin gönüllü devam etme kararını iletmiş Ulus’a. Yeniden stüdyoya girmek için hazırlıklar başlamış. Naatler’in hazırlanması için ilk adım atılmış böylelikle. İşler planlandığı gibi yürürse bu kez gerçek alıcısına ulaşmayı ümid ettikleri 5 CD’lik Naatler albümü yıl sonunda hazırlanmış olacak.
Tamamlanabilirse külliyatta bulunacak belli başlı formlar; tevşihler, naatlar, duraklar, zikirler ve perde kaldırmalar, kaside müezzinliği, mersiyeler, ilahiler, şuğuller, Mevlevi ayinleri, nefesler, mi’raciye, ezan, salât, temcit ve münacat, Mevlid-i Şerifler ve şifa musikisi olacak. Teslim etmek gerekiyor ki koleksiyonun hak ettiği heyecana sebebiyet vermemesi içerikleri gibi formların isimlerini de unutmuş olmamızdan kaynaklanıyor. Gönlünüzün pası silinsin, üstelik arşivinizde koleksiyon değeri yüksek albümler bulunsun istiyorsanız bundan böyle müzik marketlerinde daha dikkatli dolaşmanız gerekecek. Haklarında küçük birkaç cümle de kuralım ki fikriniz olsun…
Ramazan aylarında teravih namazından sonra müezzinler tarafından minarede, çoğunluk Arapça yazılmış, Allah’tan niyaz ifade eden eserlere Temcid Münacatı deniyor. Birinci kısımda tevhid ve ta’zîm ifade eden Arapça bir münacat, ikinci kısımda bir tek müezzin tarafından çok defa segâh makamında durak tavrında bir naat okunuyor. Durak’lar, Allah-ü Teâlâ ve Peygamber Efendimiz’in, ayrıca büyük din adamlarının meziyetleri hakkında yazılan sofiyane Türkçe manzum kıt’alardan besteleniyor. İbadet meclislerinin yanında tekkelerde zikir esnasında ‘kelime-i tev-hid’den sonra bir veya iki kişi tarafından okunuyor. Ayrıca vakfı bulunan camilerde cuma namazından önce de bir veya iki kişinin durak okuduğuna rastlanıyor eski zamanlarda. Türk musikisinin en yüksek san’atlı eserleri olan durakları okuyabilmek için pürüzsüz bir sese sahip olmak ve bu tavrı çok iyi bilmek gerekiyor.
Külliyat’ta yer alacak en özel örneklerden biri de Miraciye. Nayî Osman Dede’nin bestelediği ve dinî musikinin en sanatlı eseri kabul edilen Miraciye, Mirac Kandili gecelerinde okunuyor. Altı bölümden oluşan eserin her biri başka makamda bestelenen parçalarına ‘bahir’ deniyor. Bahirlerin bestelendiği makamlar sırasıyla segâh, müstear, dügâh, neva, saba ve hüseynî. Sultan Mahmud devrinde Hüdaî Dergâhı postnişini Büyük Ruşen Efendi’den sonra neva bahrini bilen kimsenin kalmadığı söyleniyor. Kulağımıza yabancı gelen bir diğer form da şuğul. Arapça sofiyane manzum parçaların ilahi şeklinde bestelenmiş örneklerine şuğul deniyor. İlahilere göre daha basit, hafif ve hareketli olan şuğuller daha çok tekkelerde zikir esnasında okunuyor(du).
15 ağustos 2011