Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Nadir Söyleşiler - varlık, ‘türk edebiyatı var!’ demek için kuruluyor!

    varlık, ‘türk edebiyatı var!’ demek için kuruluyor!

    Haziran 6, 2023
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

     

    Yaşar Nabi Nayır, çağdaş Türk Edebiyatı’nın bugün bulunduğu noktaya gelmesinde büyük emeği olan bir isim. Pek çoğumuzun cep boy edebiyat kitaplarıyla tanıdığımız Varlık Yayınları’nın da kurucusu olan Nayır, Balkan Savaşları’nın yarattığı buhran ortamı sebebiyle çocuk yaşta evini geride bırakıp Türkiye’ye geliyor. Maddi imkansızlıklar sebebiyle Galatasaray Lisesi’nden sonra eğitimini sürdüremiyor. Cumhuriyet’in kurumlarının yeni yeni tesis edildiği 1930’lu yılların başında, daha genç bir çevirmenken, Türk Edebiyatı’nın var olduğunu kanıtlamak amacıyla bir edebiyat dergisi çıkarmaya karar veriyor. Günümüze dek kesintisiz devam edecek olan Varlık dergisi, büyük bir idealin meyvesi olarak 1933 yılında başlıyor yayın hayatına. Sağlık sorunları yaşamaya başladığı 1980’li yılların başlarına kadar Dergi ve Yayınevi’ni fiilen yönetiyor Nayır. Kuruluşundan 1980’lere kadar yaşananları ve Yaşar Bey’in vefatından sonraki dönemi, bayrağı genç yaşta babasından devralan Filiz Nayır Deniztekin’den dinledik. 
    Babanız Yaşar Nabi Nayır Varlık Dergisi’nin kuruluş dönemine dair neler anlattı size?
    Varlık dergisi, genç Cumhuriyet’in bir ülküsü olarak 1933 yılının 15 Temmuz’unda on beş günde bir yayımlanmak üzere Ankara’da yayın hayatına başlıyor. Harf Devrimi yapılalı henüz beş yıl olmuş. Okur-yazar kitlenin azlığı bir yana, çoğu insan Latin harfleriyle okumakta zorlanıyor. Varlık böyle bir atmosferde, tüm yokluklara rağmen, Nahit Sırrı Örik ve Sabri Esat Siyavuşgil’in teşvik ve destekleriyle Cumhuriyet’in estirdiği iyimserlik ve inanç havasında kuruluyor. Dergi, yayın hayatına başladığı ilk yıllardan itibaren telif eserler yanında tercüme eserlere de yer vermiş. Bu ilk dönemde daha çok şiir ve hikâye türünde eserlere ağırlık verilmiş. Şiirde Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba, Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Rıfat Ilgaz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Külebi; hikâyede Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Halit Ziya Uşaklıgil dikkat çeken isimler. Cahit Sıtkı’nın “Gün Eksilmesin Penceremden”, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın”, Ahmet Muhip’in “Fahriye Abla” gibi edebiyatımızın seçkin şiirleri; Sabahattin Ali’nin “Kağnı”, Halit Ziya’nın “Hepsinden Acı”, Sait Faik’in “Semaver” adlı öyküleri hep bu dönemde yayımlanıyor. 

    Dergi sayfalarında diğer sanat dallarına da alan açılıyor değil mi?

    Elbette. Bu ilk yıllarında tiyatro oyunları da dergide geniş yer tutuyor. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vedat Nedim Tör, Necip Fazıl Kısakürek, Nahit Sırrı Örik, Cevdet Kudret Solok gibi yazarların piyesleri yayımlanıyor. Çehov gibi yazarların oyunları tercüme ediliyor. Garip şiiri, Varlık dergisinde gün yüzüne çıkıyor. Orhan Veli, Garip şiirinin poetikası olarak kabul edilen yazılarını bu dönemde yayımlıyor. 15 Kasım 1939 tarihinde “Yeni Şiire Dair” başlığıyla bu yazılara yer verileceği duyuruluyor. 1950’li yıllarda Varlık Yayınları tarafından “Kitap Kulübü” kuruluyor. Dergide sinema ve müzik sayfaları açılıyor. Yine bu dönemde uzun soluklu olmasa da roman ve şiir armağanları düzenleniyor. “Sait Faik Hikâye Armağanı”nın ilkini Tahsin Yücel kazanıyor. Şiirde Necati Cumalı, Ziya Osman Saba, Oktay Rifat Horozcu, Melih Cevdet Anday, Cahit Sıtkı Tarancı, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Metin Eloğlu, Ülkü Tamer, Ahmet Muhip Dıranas, Ceyhun Atuf Kansu, Turgut Uyar, Tarık Dursun K, Gülten Akın, Attilâ İlhan, Talat Sait Halman, Cahit Külebi öne çıkan isimler. Hikâyede ise Sait Faik Abasıyanık, İlhan Tarsus, Orhan Kemal, Tahsin Yücel, Bekir Sıtkı Kunt, Haldun Taner, Cengiz Dağcı, Tarık Dursun K., Ayşe Kilimci, Nazlı Eray dikkat çekiyor. Tercüme yazılar ise bu dönemde derginin “Dünyaya Açılan Pencere” başlığı altında yer buluyor.
    Yaşar Nabi Nayır

    Babanız dergiyi kurarken kimseden maddi destek almış mı?

    Hayır, zaman zaman çıkan küçük ilanlar dışında ne devletten ne başka bir yerden hiçbir maddi destek yok. Tamamen bireysel katkıyla çıkıyor. O zamanlar kâğıt ve matbaa ücretleri bugünkü kadar yüksek değildi. Zaten dergi de ilk başlarda şimdiki kadar hacimli değil. 8 yapraklı başlıyor. 16 yapraklı, 32 yapraklı devam ediyor. Zamanla; bilinen hikayeci, romancı, Türk edebiyatına katkıda bulunan yazarların çoğunluğu Varlık’ta yetişiyor. Varlık’ta İlk İmzalar diye bir kitap yayınladık sonradan. İlk imzası Varlık’ta yayınlanan çok yazar ve şair var. Araştırmacılar okul olarak değerlendiriyorlar Varlık’ı. Bu tespitlerde gerçeklik payı büyük tabii ki. 

    İlk yıllarda dergide yer alacak eserlerde neye dikkat etmişler?

    Ürünlerin edebi değeri başlıca kıstastı elbette. Yanı sıra ilk yıllardan itibaren bütün memleket konularına değinilmiş. Ekonomiyle, tarımla ilgili makaleler bile var. Memleketin kalkınması hep önemli bir mesele olmuş. Edebiyat, kültür ve sanat dergisi olarak ortaya çıksa da her konuda makale yayınlanmış. Her sayıda başmakaleyi kendisi yazardı. Edebi eserleri, şiirleri gönderilenler içinden kendisi seçerdi. Bir dönem Varlık yıllıkları çıktı. Beğendiği fakat dergide yayınlayamadığı ürünlere orada yer verirdi. Ayrıca edebiyat, kültür, müzik, sinema, tiyatro gibi alanlarda yıllık değerlendirmeler de bulunurdu yıllıklarda. 1961-1985 yılları arasında yayınlandı. Sonra ilgi azalınca kapatıldı. 

    Varlık’ın bir okul misyonu üstlenmesi hangi yıllara rastlıyor?

    1933’te kuruluyor. En yüksek tiraja 1960’larda ulaşıyor. 10 binin üzerinde satışı var o yıllarda. O zaman için çok büyük bir başarı bu. Tirajın bu kadar yüksek olmasının bir nedeni de o sırada bugünkü kadar çok edebiyat dergisi yayınlanmıyor olması. Herhalde parmakla sayılacak kadar az dergi var. Ve Varlık, Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar ulaşıyor. Kitapçılar mutlaka alıyorlar. Dağıtım köylere kadar uzanıyor. Köy öğretmenleri Varlık okuyor. Oradan Mahmut Makal’la başlayan bir köy edebiyatı doğuyor. Dergiye de katkı sağlıyorlar. Yükselme dönemi 1950’lerde başlıyor diyebiliriz. 60’larda zirveye ulaşıyor. 

    Adı neden Varlık?

    Cumhuriyet’in her alanda yokluktan varlıklar yaratma girişiminde bulunduğu bir dönemde Türk Edebiyatı’nın var olduğunu kanıtlamak amacıyla başladığı için adı Varlık oluyor. Varlık “Türk Edebiyatı Var!” demek için kuruluyor yani. 

    Yazarlara telif ödeniyor mu?

    İlk başlarda imece usulü olduğu için ödendiğini sanmıyorum. Zaten ortada bir sermaye yok. Herkes gönüllü olarak katkıda bulunmuş olsa gerek. Ama benim tanık olduğum dönemlerde ödeniyordu. Hâlâ da ödeniyor. Babam ödemeler konusunda çok titizdi. Kitap ve dergi yazarlarının teliflerini mutlaka zamanında öderdi. Bu da bilinirdi. Yazarın emeğine çok değer verirdi. 

    Yaşar Bey Balkan kökenli. 1930’larda Ankara’da bulunmasının Tercüme Bürosu’nda çalışmak dışında bir sebebi var mı?

    Üsküp doğumlu babam. Balkan Savaşları süresince annesi ve kız kardeşiyle birlikte İstanbul Üsküp arasında mekik dokuyorlar. Geliyorlar, gidiyorlar. Kesintiye uğradığı için ilkokul eğitimini defalarca baştan almak zorunda kalıyor. En sonunda orada her şeyi satıp temelli gelmeye karar veriyorlar. Babam İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ni bitiriyor. Üniversiteye devam edemiyor çünkü ailesini geçindirmek zorunda. Bir an önce çalışma hayatına atılmaya karar verip Ankara’ya yerleşiyor. Kendisi eğitimini devam ettiremediği için benim ve kız kardeşimin iyi bir eğitim almamıza çok önem verdi. Yabancı okullarda okuttu, üniversiteye devam etmemiz için çok ısrarcı oldu. 

     

    Yaşar Nabi Nayır, Eşi Belma Nayır, kızları Ekin ve Filiz ile birlikte]
     
     
    Yayınevi’nin kurulması nasıl gündeme geliyor?

    Babam Tercüme Bürosu’nda çalışırken Dünya Edebiyatı ile çok ilgili ve çok da vâkıf olduğu için “Kendim bir yayınevi kurmalıyım.” diye düşünüyor. 1946’da Ankara’daki evini satıp İstanbul’a taşınıyor. O parayı sermaye olarak kullanarak Varlık Yayınları’nı kuruyor. İstanbul’a gelmeden önce de birkaç kitap yayınlamış. İncecik şeyler. İstanbul’a geldikten sonra büyük bir hızla Türk Edebiyatı klasiklerini ve Dünya Klasikleri’ni yayınlamaya başlıyor. Çağdaş yazarlar ve şairler de ekleniyor. O şekilde ilerliyor. Bastıkları 1 liralık kitaplar, Türkiye’nin dört bir yayına yayılıyor. Varlık Yayınları, okuma sevgisi yaratmak için değerli kitapları ucuza satıyor. 

    Ankara’da Hasan Âli Yücel’le birlikte çalışıyor. Varlık Yayınları’nın kuruluşuna Hasan Âli Bey’in tepkisi ne oluyor?

    Babam bundan hiç söz etmedi, hatırlamıyorum. Desteklemiştir diye düşünüyorum. Çünkü dostluğu vardı onunla. Hiçbir şekilde olumsuz bir tepki verdiğini sanmıyorum. 

    Varlık Yayınları’nın cep kitapları bugün bile edebi açıdan önemini koruyor. Bu fikir Yaşar Nabi Nayır’a mı ait?

    Tabii ki, babamın fikri. Dünya Edebiyatı’nı, özellikle de Fransızca bildiği için Fransız edebiyatını yakından izliyor. Fransa’da yayınlanan incecik cep kitaplarından da biraz esinlenmiş olmalı, küçük boyutlu cep kitapları yayınlıyor. Çok küçük puntolarla çıkardı o kitaplar. Okuması zordur. Ama herkesin okuyabilmesi için maliyetleri düşük tutmak zorundaydı. En büyük amacı “Her yere dağılsın. Okunsun. İnsanlar okumayı sevsin!”di. 

    Kitapların her biri için çok önemli tercümanlarla çalışmış. Öylesine profesyonel bir ekiple yapılan işi nasıl ucuza mal etmiş?

    Bir yerden sonra iş kendi kendini döndürmeye başlıyor. Sermayesi yoktu. Dışardan destekleme imkanı yoktu. Bütün serveti kitaplarıydı. Bir dönem matbaa kurmayı istedi ama olmadı, yürümedi. Ekin Matbaası, kapatıldı kısa süre sonra. O yıllarda çok fazla yayınevi de yok. En önemlilerinden biri Varlık. Tirajlar yüksek. Şimdilerde 1000’e kadar inen baskı adetleri o zamanlar 5.000, 10.000 civarında; yüksek tiraj birim başına maliyeti azaltıyor doğal olarak. 

    Kitapların bu kadar ilgi görmesi onun için de sürpriz olmuş mu?

    Çok şaşırdığını zannetmiyorum. Planlanmış bir projeyle yola çıktığı için herhalde beklediği bir sonuçtu. Gerçi bunu çok dillendirmezdi. Çok da alçakgönüllü bir insandı babam. Hiçbir zaman kendisiyle övünmez, böbürlenmezdi. Çok konuşmazdı. Şimdilerde örneğine ender rastlanan bir İstanbul beyefendisiydi. 

    Aynı dönemde Milli Eğitim Bakanlığı da Dünya Edebiyatı klasikleri yayınlıyor. Varlık, bakanlığın yayınladığı eserlere de yer veriyor mu seçkisinde?

    Özellikle babamın kendi çevirileri hem Milli Eğitim’de, hem Varlık’ta çıkmış. Sanıyorum Milli Eğitim Bakanlığı’nda baskısı tükendikten sonra. Yaşar Nabi Nayır’ın özel ilgi duyduğu ve bizzat çevirdiği Panait Istirati’nin kitapları da ilk çeviri eserler arasında yer alıyor. Balzac, Maupassant, Daudet, Flaubert, Ğide, Camus, Sartre, Dostoyevski, Gogol, Çehov, O. Henry, Steinbeck, Hemingway, Buzzati, Caldwell ve daha niceleri Varlık Yayınları’ndan çevirileri yayımlanmış dünya edebiyatının önemli isimleriydi.
     
     
    Yaşar Nabi Nayır, Belma Nayır, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Oktay Akbal, Hilmi Yavuz
     
     
    Çevirmen kadrosunu nasıl kurduğundan söz etmiş miydi?

    Büyük kısmı arkadaşları ve dostları. Başvuranlar da olmuştur mutlaka. Büyük bir yayınevi ve hızlı bir yayıncılık faaliyeti yürütüyor. O zamanların çevirmenleri çok daha titizmiş bana sorarsanız. Günümüzde baştan savma çevirilere sıklıkla rastlanıyor, ama o dönem çok daha ehil, işine özen gösteren, insanlarmış çevirmenler. O zamanın sorumluluk duygusu bambaşkaymış. Varlık yalnızca yazar değil, pek çok usta çevirmen de kazandırdı Türk Edebiyatı’na. 

    Yayınevine ne zaman gidip gelmeye başladınız?

    Üniversitedeyken… Düzelti ve son okumaları yapardım. Babam bazen dergi için gelen eserleri de bana okuturdu. “Bunları değerlendir.” derdi. Çok ufak yardımlardı bunlar. Çalışmaya 1980’den sonra başladım. İki sene sonra da babam vefat etti zaten. Çok fazla birlikte çalışma imkanımız olmadı. 

    Babanız hayatta olduğu dönemde kimler gelip gidiyordu?

    Dergi yazarları geliyordu. Oktay Akbal, Necati Cumalı, Behçet Necatigil, Melih Cevdet Anday gibi bazı dostları sık sık gelirlerdi. Birlikte yemek yerdik. En sevdiği iki dostundan biri Cevdet Kudret, diğeri Ziya Osman Saba’ydı. Ziya Osman Saba’yı erken kaybettiğinden çok yakınırdı. Galatasaray Lisesi’nde birlikte okumuşlar. O zamandan arkadaşı. Cevdet Kudret Ankara’da yaşardı ama sık sık gelirdi. İstanbul’a geldiklerinde eşiyle birlikte bizim evde kalırlardı. Babam yıllar sonra Pen Kulübü Başkanı da oldu. Pen toplantıları da bizim evde yapılırdı. Edebiyatçılar çok sık girer çıkardı eve. 
     
    Bu ortamda kendinizi ayrıcalıklı hissediyor muydunuz?

    Bana normal geliyordu. İnsan içinde büyüdüğü ortamı sıradan kabul eder ya, ben de öyle kabul ediyordum. Herkesin hayatı böyledir zannediyordum herhalde. Hiçbir zaman yadırgamadım, ya da öncelikli olduğumu düşünmedim. 

    Babanızın hastalığı ve hemen sonrasında da vefatı sebebiyle çok erken yaşlarda ciddi bir sorumluluk almışsınız. Üstesinden gelmeniz zor oldu mu?

    Babamın artık güçten düştüğünü görünce kendimi mecbur hissettim. “Artık başlamam lazım.” diyerek başladım yayınevinde çalışmaya. Yayıncılık konusunda tecrübem yoktu. Çok okumak ve yıllarca babamı çalışırken görmek dışında deneyimsizdim. Çok bocaladım. Dergi için önce çok kısa bir dönem Konur Ertop’la birlikte çalıştık. Ondan Kemal Özer devraldı. Onunla 8 yıl kadar çalıştık. Sonra Enver Ercan sürdürdü. Onun vefatından sonra da Mehmet Erte devam ettiriyor Genel Yayın Yönetmenliği’ni. Dergi hâlâ en çok ilgi gören edebiyat dergisi olma özelliğini sürdürüyor. 

    Hayatınızı babanızın başlattığı işi sürdürmek üzerine mi planlamıştınız? Başka hayalleriniz var mıydı?

    Yayınevi benim için hep vardı, ‘Bir gün başına geçer miyim?’ diye çok fazla düşünmemiştim. Biraz itildim o yola. Koskoca bir yayınevi! Babam güçten düşmüş. Artık eskisi kadar yoğun çalışamıyor. Hatalar yapılıyor falan… “Geçmeliyim!” diye düşündüm ve geçtim. Ondan önce özel sektörde 2 yıl çalışmıştım. Önemli bir şey değildi benim için, bırakmakta zorlanmadım. Başladıktan sonra da bir tutku haline geldi diyebilirim. Vazgeçmem mümkün değildi. 

    Ne eğitimi aldınız?

    Saint Benoit Fransız Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Fransız Dil ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Eşim de yayıncılık deneyimi olan biriydi. Bir süre E yayınlarında çalışmış, sonraları Cep Kitapları adında bir yayınevi kurmuştu. Evlendikten sonra Cep Kitapları’nı kapattı ve Varlık’ta birlikte çalıştık. Rahmetli eşimin de yayınevine katkısı çok büyüktür. Başlarda yayıncılık konusunda benden daha deneyimliydi. Onun yönlendirmesi de epey önemliydi benim için. 

    Kardeşiniz de sizinle çalıştı mı?

    Kardeşim Ekin ressamdır. Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun. Kısa bir dönem birlikte çalıştık. Derginin mizampajını, kitapların kapaklarını o yapardı. 

    Çevirmenlik de yaptınız değil mi?

    Evet, yaptım ve yapıyorum. İlk çevirimi babam yaptırmıştı. Daha lisedeydim. Bir çocuk kitabıyla başladım. Babam epeyce düzeltti ama beğendi yaptığım işi. Yayınevinde çalışmaya başladıktan sonra da çeviri yapmaya devam ettim. Hem Fransızca’dan hem İngilizce ’den çeviriler yapıyorum. 

    Sizin döneminizde derginin ve yayınevinin yayın politikasında, çizgisinde bir değişiklik oldu mu?

    Tabii ki oldu, hem dergide, hem de yayınlarda. Güncel kalmak için değişmek zorundaydı. Değişmeyen tek şey babamın gösterdiği özen ve titizlik. Günümüzde Varlık dergisi her ay edebiyat, kültür, toplum, siyaset alanlarından özel bir dosya, usta kalemlerden yazı, öykü, şiirler; Güncel Sanat, Sinema ve Edebiyat, Şiir Günlüğü, Küresel Haberler, Yeni Şiirler/Öyküler arasında köşeleri ve kapsamlı bir Varlık Kitaplığı bölümü ile çıkıyor ve kültür dünyamızdaki belirleyici rolünü sürdürüyor.

    Yayınevi’nin yayın yelpazesinde değişiklik oldu mu?

    Babamın döneminde cep kitaplarına Faydalı Kitaplar, Büyük Eserler gibi diziler eklendi önce. Fiyatların 1 liradan 4 liraya çıktığı dönemde babamın yaşadığı tedirginliği hiç unutamam. “Nasıl olacak?” diye merak içindeydi. Puntolar büyümüştü, kitaplar daha okunabilir olmuştu. Yine cep kitabı boyutunda ama daha hacimli kitaplardı bunlar. Sonraları enflasyon nedeniyle o 4 liralar 10 lira ve üzerine çıktı tabii. Biz babama hep “Kapakları da biraz çekici hale getirsek… Neden daha büyük boyutlu kitaplara geçmiyoruz?” falan derdik. “Benden sonra ne isterseniz yapın. Ben değişiklik yapmayacağım, değiştirmeyeceğim!” derdi. Ben işe başladıktan bir süre sonra Sait Maden’le çalışmaya başladık. O birtakım kapak düzenlemeleri yaptı. Boyu da büyüttük. Doğru mu yaptık ondan hâlâ emin değilim çünkü çok soran oluyor, “Nostaljik, eski kitapları neden yayınlamıyorsunuz?” diye. Ancak eski haline getirmeyi göze alamadık. İçerik olarak kişisel gelişim, iş kitapları gibi yeni dizileri de yayın kapsamımıza aldık. Babam genç şair ve yazarların yetişmesine çok önem verdiği için her yıl şiir ve öykü dalında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri yarışması düzenliyor ve kazananların ürünlerini yayınlıyoruz.

    Özellikle boyut ve kapakla ilgili değişiklikleri yaptığınızda babanız hayatta mıydı? Gördü mü?

    Hayır, görmedi. “Benden sonra değiştirin. Benden sonra ne isterseniz yapın” derdi hep. O görmedi ama bu sözleriyle izin vermiş oldu bize. 

    Yayınevi bugüne kadar kaç kitap bastı?

    2000 civarı olsa gerek. 

    Dergi ve Yayınevi İstanbul’da hangi adreslerde hizmet verdi bugüne dek?

    Ankara Caddesi’nde küçük bir yer vardı önce. Ondan sonra Cağaloğlu Yokuşu’nda devam etti babam. Benim bildiğim ilk yer orasıdır. Ben de Cağaloğlu Yokuşu’nda çalışmaya başladım. O han çok eskimişti, köhne bir hale gelmişti. Oradan çıkmak zorunda kaldık ve Çemberlitaş’a taşındık. Orada da epey bir süre geçirdikten sonra, Cağaloğlu turistik bir muhite dönüşünce ulaşım zorlaşmaya başladı. Tekrar taşındık. Şimdi Şişli’de, PERPA ticaret merkezindeyiz. 

    Bütün dünya bir yıldır olağanüstü pandemi koşullarının etkisi altında. Yayıncılık ve satış açısından sizi nasıl etkiledi bu dönem?

    Pandemi başında kısa bir süre tereddüt geçirdik. Dergi mutlaka devam edecekti, o konuda en ufak bir tereddüdümüz olmadı. Ancak kitap yayınına ara vermeyi düşündük. Kitapevleri kapandığı için herkesin kafasında soru işaretleri vardı. Evden çalışmaya başladık, yayınevi sadece siparişleri karşılamak için kullanıldı. Bir süre sonra internet alışverişlerinin artmasıyla satış açığının kısmen de olsa kapandığını gördük. Ve yeniden normal yayın akışımızı sürdürmeye başladık.

     

     

    Related Posts

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.