Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    GeziYorum - geçmişle gelecek arasında bir kayıp şehir!

    geçmişle gelecek arasında bir kayıp şehir!

    Hasankeyf’in her taşı, emsaline az rastlanır bir hazinenin parçası. Baraj tartışmaları süredursun medeniyetlerin binlerce yılda yükselttiği şehir, çoktan sular altında boğulmaya terk edilmiş bile...
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Mevsim sonbahara dönse de hava hâlâ sıcak. Okulu öğle tatiline girmiş, yemek için eve giderken fark etmiş olacak Zeynel Bey Türbesi’ne yürüdüğümüzü. “Anlatayım mı abla?” Kapıda durmuş, kan ter içinde bizi izliyor. Burhan, Hasankeyf’in küçük rehberlerinden. Kitaplardan ezberlediği bilgileri art arda sıralıyor: “Gördüğünüz şu bina Zeynel Bey Türbesi. 1475 yılında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan oğlu Zeynel Bey için yapılan bir anıt. …Kale’yi Bizanslılar 363 yılında yaptırmış. Üzerinde Küçük Saray, Büyük Saray, Ulu Cami gibi yapıların yanı sıra 5 bin kadar mağara var. …Suyun içindeki eski köprü Artuklular’dan kalma, Moğol akını sırasında yıkılmış…”

    Nefesi yetmediğinden kelimeler yarıda kesiliyor. Hiç bozuntuya vermeden eksik bıraktığı heceden devam ediyor ezberini tekrarlamaya. Eskiden, ziyaretçinin bol olduğu günlerde olsa, okul arası eve gidip keyif yapmak dururken ardımızdan koşmazdı muhtemelen. Lakin Kale ve civarı ziyarete kapatılınca şehre turist uğramaz olmuş. Sadece çocuklar değil, esnaf, hatta kadın-erkek bütün Hasankeyfliler, hayatlarını şenlendirecek kalabalıklar yeniden gelsin diye gözünü yollara dikmiş, bekliyor.

    Ziyaret maksadımız farklıydı aslında. Gidip bir kez daha görelim, ‘Feda edilemeyecek nesi var ki 50 yıllık baraj hikâyesi bir türlü nihayete ermiyor?’ sorusuna cevap arayalım diye koyulmuştuk yola. Hasankeyf’te geçmişin ve geleceğin değil de bugünün izini sürecektik. Kalenin binlerce yılı taşıyan burçlarından birine sırtımızı dayayıp insanlığı beşiğinde büyütmüş Hasankeyf’i, cellâdı olması istenen hayat arkadaşı Dicle’yi anlatacaktık. Gelin görün ki nasibimize cadde üzerinde bir asma altına çökmek düştü. Ve şehir, gerçek suretiyle dikildi karşımıza. Meğer şimdiye dek kale; cami, medrese, köprü, kilise, han, hamam kalıntıları; binlerce yıl insanlara yuva olmuş mağaraların ihtişamı, yani geçmişin gücü izin vermemiş bugünü görmemize. Ne zaman ki geçmiş kendini büyük demir kapılar ardına kapamış, sürüp çıkarmış insanları hayatından, o zaman görülmüş asıl manzara. Mevzu Hasankeyf ise ya tarih kitaplarına sığınıp Artuklu, Eyyubi, Safevi, Osmanlı hanedanlarından, halk efsanelerinden bahis açacaksınız ya da 50 yıldır ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen ancak vicdanların da müdahalesiyle bir türlü gerçekleştirilemeyen Ilısu Barajı’ndan. Ötesi yok, ortaya çıkmış…

    Rivayet muhtelif; bilim adamlarının tahmini, Hasankeyf’e ilk insan yerleşiminin 8-10 bin sene önceye kadar götürülebileceği yönünde. Halka sorarsanız 15, hatta 20 bin yıldır ‘hayat’ var burada. Önce Artuklular ihya etmiş, Moğollar şehri istila edip taş üstünde taş koymadığında bu kez yeni hâkim Eyyûbiler sıvamış kolları. Kale’deki Ulu Cami, El-Rızk, Sultan Süleyman, Kızlar camileri, İmam Abdullah Zaviyesi, Kale kapıları ve Küçük Saray gibi bugüne ulaşabilen eserlerin önemli kısmı onlara ait.

    Bölge 16. asırda Osmanlılara geçince, Diyarbakır eyalet, Hasankeyf de liva merkezi yapılıyor. Osmanlı kayıtlarına göre o tarihlerde 10 bin civarında nüfusu barındıran mamur bir şehir var burada. Batman’ın tamamı, Siirt’in önemli bir kısmı, Mardin’in Midyat, Dargeçit, Ömerli ilçeleri Hasankeyf sınırları içinde. İpekyolu ve Basra Körfezi’ne uzanan nehir ticaret yolu üzerindeki şehrin parlak günleri, 19. asırla birlikte sona eriyor. Medeniyetlere payitahtlık yapan mamur ‘kale’, 1800’lerde Midyat’a bağlı bir nahiye suretinde çıkıyor karşımıza. Derken 1926’da Gercüş’e, 90’da da ilçe yapılarak Batman’a bağlanıyor. Yakın zamana kadar da birkaç bilim adamı ve yabancı turist dışında kimsenin dikkatini çekmiyor.

    Aslına bakılırsa 1970’e kadar şehrin tarihî yapısı ve kimliği büyük ölçüde korunuyor. Halk, o yıllarda hâlâ Kale’de ve civar tepelerdeki mağaralarda yaşıyor. Ve evet; hamam, medreseler çocukların oyun alanı, hayvanların meskeni oluyor ama üzerine yeni şehir inşa edilene kadar, Ortaçağ mimarisi yapıların en azından kalıntıları duruyor yerli yerinde.

    Yaşlılar o günleri çok iyi hatırlıyor. Kale’de hayat zor ama kimse şikâyet etmiyor hâlinden. Bir gün Ankara’dan, Başbakan Demirel’den telgraf geliyor: “Amerika bizi ‘Türkiye’de insanlar mağarada yaşıyor’ diye sıkıştırıyor. Mağaraları boşaltın!” diye. Emekli Zabıta Amiri Emin Turan anlatırken bir daha sinirleniyor: “Düşünebiliyor musunuz? Bizim için değil, Amerika istediği için kovdular yuvamızdan. Şimdi de aynısını yapmak istiyorlar.”

    O tarihlerde mağaralardan taşınacak insanların yaşayacağı evler, devlet tarafından tarihî kalıntıların üstüne inşa ediliyor. Hasankeyf Belediyesi Yazı İşleri Müdürü Yusuf Türk, 50 yaşın altındaki hemşehrilerinin eski şehri çok iyi hatırladıklarını söylüyor. “Hamamlar, camiler, medreseler yıkılmıştı tamam ama kalıntılar mevcuttu ve bu kadar zarar görmemişlerdi. Madem tarihe önem veriliyordu, o zaman neden göz yumuldu yapıların yok olmasına? Neden yakınlarda başka bir yere değil de tarihin üzerine kurdular yeni şehri?”

    Hepsi çok anlamlı sorular ya, cevabı olmadıktan sonra dile getirmenin manası yok. Zaten söz kendiliğinden geliyor oraya, yoksa asıl meselemiz başka. Hasankeyfli, 40 yıl önce fikirleri sorulmadan yuvalarından kovulmanın kızgınlığını unutmamışken şimdi bir kez daha yerlerinden edilmekle yüz yüze. Hem de geçmişlerini, tarihlerini sular altına terk ederek… 50 yıldır devam eden baraj söylentilerinden sonra 15 Temmuz’da Kale’nin kapatılması tuz biber ekmiş sıkıntılarına. Mağaraların bulunduğu bölgeden düşen kaya parçası bir kişinin hayatını kaybetmesine sebep olunca, tarihî bölge, mağaralarda yaşayan son birkaç aile de tahliye edilerek halkın giriş çıkışına kapatılmış. Hasankeyfli daracık sokaklara sıkışıp kalmış. Nehir kıyısında 30 çardak, caddede 15 dükkân kapanmış. Öfkeleri büyüdükçe büyümüş. Herkesin ağzında aynı söz: “Açık hava cezaevinde yaşıyoruz.”

    Emin Amca şehir halkının mağdur edilmemesi için kurulan Hasankeyf Birliği’nin başında. Doğma büyüme buralı. Ataları ne zamandır o topraklarda yaşıyor bilmiyor bile. “Kim bilir kimler yaşadı burada. Çoğu gitmiş, gerisi yıkılmaya yüz tutmuş bir tarihimiz var. Kimse bunları korumak için el uzatmıyor. Bu kayalar hiçbir şeyi unutmaz, git kaz, yaşadıklarımız çıkacaktır altından.”

    En çok fikirleri sorulmadığı, müzakereye ortak edilmedikleri için kızgınlar. Bir kelimesiyle Hasankeyflinin kaderlerini belirleyen insanların yıllardır onları görmezden gelmesine itiraz ediyorlar. Emin Amca, “1967’de zorunlu olarak kaleden göç ettik, yetmedi şimdi buradan da sürülüyoruz. Başbakan helikopterle üzerinden geçti, inip bir selam vermedi bize. Gelseydi, baraj yapacaksa sebebini anlatsaydı. ‘Mecburuz, başka çaremiz yok!’ deseydi itiraz edemezdik.” dese de pazarlığı o kadar kolay bitireceğe benzemiyorlar. Karşı tepenin eteklerindeki kurak, nehre uzak yerleşim yerini mesken edinmek istemiyorlar. Küçüğünden büyüğüne herkes düzenli bir geliri olmayan halkın uzun vadeli de olsa borçlandırılarak ev sahibi yapılmak istenmesine karşı. Asıl üzücü olansa bölgenin terörden dolayı barajla cezalandırıldığına inananların hayli fazla olması. Bunu ifade etmekten de çekinmiyorlar. Emin Amca’ya soruyoruz ne düşündüğünü. Sorumuza soruyla karşılık veriyor: “12 bin yıldan geriye kalmış kalıntıları hangi vicdan 50 yıllık bir baraja kurban edebilir? Terör olmasaydı kesinlikle barajdan söz ediyor olmazdık. Bütün dünya Hasankeyf’in değerini anlıyor da neden Türkiye fark etmiyor? Uygarlığı baraja değiştirmeye kalkıyor…” Neden acaba?

    Laf arasında ‘Baraj istemiyorsunuz yani’ demek gafletinde bulunuyoruz. “Allah Allah, ülkenin kalkınmasına kim karşı çıkabilir?” diye çıkışıyor. “Barajın adını ağzıma almak istemiyorum. Baraj dağ yamacında, insanların zarara uğramayacağı yerlerde olur. Hasankeyf’te olmaz.” Maksat enerji üretmekse yazın sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu bölgede güneşten, rüzgârdan da istifade edilebilir Emin Turan’a göre. Ama insanlar kayaların karşısında karıncalar gibi erimeye terk edilmez, bir umut verilir, Hasankeyf yaşatılır…

    Kimi, Emin Amca gibi inşaat yarın başlayacak gibi tedirgin, kimi Recep ve Mevlüde Orhan kardeşler gibi proje raftan kalkmış kadar rahat. Sebebi de 1954’ten beri barajın bir unutulup bir hatırlanması. Yorulmuşlar, sıkılmışlar, vazgeçmişler. Olmaz, yaptırmayız diyorlar ancak karşı çıkacak mecale sahip de görünmüyorlar. Üniversiteye hazırlanan Mevlüde ile Burhan öğretmenin ‘Yapılacaksa bir an önce yapılsın’ demelerinin sebebi de bu yılgınlık. Kaç nesil baraj söylentileri arasında doğup büyümüş. Ama ne konuşulanlar değişmiş, ne Hasankeyf’in çehresi: “İlçe olduktan sonra taş üstüne taş koyulmayan başka yer var mıdır bilmem. Hâlâ yerimizde sayıyoruz, bir çivi bile çakılmadı. Çünkü baraj yapılacak. Herkesin aklında aynı soru, baraj yapılacak mı yapılmayacak mı? Mağaradan indirildik ama hâlâ mağara gibi evlerde yaşamaya devam ediyoruz. Bu hayata mecbur olduktan sonra tarihî eser bin sene yerinde kalmış ne yapayım ben.”

    Sadece baraj değil, 1981’de SİT alanı ilan edilmesi de etkili Hasankeyf’te taş üstüne taşkoyulamamasında. “Türkiye çağ atladı ama biz burada hiçbir şey görmedik.” diyor Yusuf Türk. 3 bin nüfuslu şehirde dolaşırken bütün göreceğiniz 2 ilköğretim okulu, 1 lise, birkaç küçük market, manav, berber, terzi, kasap, 5 tane internet kafe, turistik eşya satan bir-iki küçük dükkân ve restoran. Olmayanlara gelince… Temel gıda maddesi dışında ürün alabileceğiniz market ya da mağaza, askerlik şubesi, kültür müdürlüğü, banka, dershane, hastane… Hastalar doktor kontrolünde Batman’a naklediliyor. Unutmadan ekleyelim, kiralık ev de yok. İnşaat yasağı olduğu için ev yapılamıyor. Memurlar, yeni evlenen Hasankeyfli gençler Batman’da ev tutuyor. 8 çocuğundan 5’i öğrenci olduğu için köye, eşi işsiz olduğu için şehre taşınamayan Neslihan Orhan gibileri de tek göz odalarda yaşıyor.

    Belediye binasında okul kantini ihalesini duyurduğu hoparlör başında bulduğumuz Yazı İşleri Müdürü Yusuf Türk, yetkililerin de elinin kolunun bağlı olduğuna dikkat çekiyor. 1981’de çıkarılan Koruma Kararı’ndan dolayı altyapı çalışması yürütülemiyor. Kanalizasyon, su şebekesinin yenilenmesi gibi hizmetler mümkün değil. Şehir yeni yerleşim yerine taşınacağı için ödenek de çıkmıyor zaten. Belediye yetkililerine kala kala asfalt dökmek, çöp toplamak gibi güncel hizmetler kalıyor.

    Kiminle konuşsanız rivayet aktarıyor. ‘Baraj projesi henüz kesinleşmemiş. Şehir, El-Rızk Camii’nin minarelerine kadar sular altında kalacak, Kale bölgesi müze ada olacakmış. Ama barajın kotasının düşürülmesi de söz konusu olabilirmiş, bu durumda Hasankeyf açık hava müzesi hâline getirilecekmiş. Halk 2 seneye kadar yeni yerleşim yerine taşınacakmış ama arkeolojik kazılar tamamlanana kadar barajda su tutulmayacakmış. Kazıların en erken 20 yılda tamamlanacağı söyleniyormuş…’

    Kaymakam ve belediye başkanı şehir dışında. Resmî sıfata sahip birini bulmuşken net bilgi almak ümidiyle Yusuf Türk’e soruyoruz meselenin aslını. Ondan da yeni yerleşim bölgesinde altyapı çalışmalarının başladığı dışında somut bilgi alamıyoruz. Referandum öncesinde ziyaretlerine gelen milletvekillerinin söylediklerini aktarmakla iktifa ediyor. Baraj meselesine dair net bilgi yok. Kalenin ne zaman açılacağı da bilinmiyor.

    Hasankeyf nasıl kurtulur? Kızılay Şube Başkanı İsmail Mete ile konuşurken geliyor bu soru gündeme. Cevabı, “Barajdan kurtulmadıkça ve SİT alanı ilanı kaldırılmadıkça Hasankeyf için bir şey yapmak mümkün değil.” İlçenin birlerce yıllık kalıntıların üzerine inşa edildiğini hatırlattığımızda susuyor. Bu durumda ‘Kale, mağaralar ve diğer mimari eserler korunsun, evlerimiz bize bırakılsın’ demek çare gibi görünmüyor. Konuştukça aslında kimsenin baraja da, şehrin taşınmasına da çok karşı olmadığı çıkıyor ortaya. ‘Halk ya mevcut yerinde kalsın ya da Hasankeyf mücavir sınırları içinde daha uygun bir yerleşim alanına taşınsın’ deseler de bu saatten sonra dönüşün kolay olmadığının farkındalar. Asıl mesele, Hasankeyf sular altında yok olmaya mı terk edilecek yoksa tarihî dokusu güçlendirilip açık hava müzesi hâline mi getirilecek? Ecdadın bıraktığı tarihi, kültürü terk etmek, biri ‘Kimin oğlusun?’, ‘Babanın mezarı nerede?’ dediğinde yüzlerini yere eğmek istemiyorlar.

    Kimse, aslında haklı da olarak borçlandırılarak ev sahibi olmaya yanaşmıyor. Ayrıca açık hava müzesine çevrilecek Hasankeyf’te kurulacak otel, restoran, turistik eşya işletmelerinde ve rehberlik hizmetlerinde kendilerine öncelik verilmesini istiyorlar. İrade bu yönde kullanılırsa Hasankeyf’in sadece kendini değil, çevresini de ihya edeceğine eminler. Bundan sonrası devlet yetkililerin insafına, kamuoyunun merhametine kalıyor…

    11 ekim 2010

     


        
     
    Related Posts

    bir zamanlar erman han’da…

    Ocak 12, 2017

    payitaht istanbul’dan başkent ankara’ya

    Ocak 12, 2017

    bir eşiği atlayınca…

    Şubat 13, 2015
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.