Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Geçmiş Zaman Olur Ki… - hay ateşbâzım hay!

    hay ateşbâzım hay!

    Mutfak; başta çorbanın kaynadığı, bir sofra etrafında buluşmamızı mümkün kılan mekân. Yalnız o kadar değil ancak! Bir Ateşbâz bulunduğunda ruhun rızkı da orada hazır ediliyor. Tıpkı Mevlevî tekkesinde asırlarca yapıldığı gibi…
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Eksilerek mi devam ediyoruz yola, eksiklerimizi birer birer toplayarak mı? Eskiden kolaymışcevap vermek. Meşrebinize göre bir eşik bulur, orada kıvam tutmayı beklermişsiniz. Çilenin başlangıcı, bitişi, maksadı belli. Lazım olanı alacak, lüzumsuzdan arınacaksınız! Şimdi hayatı kuşatıyor da çilemiz, murad edilen kemâle ermek her yiğide nasip olmuyor…

    Konya’da, Hazreti Mevlânâ Dergâhı’nın sertabbahı, bugünkü tabirle başaşçısı Ateşbâz-ı Velî ocağındayız. Öyle bir misafir güruhu davet etmiş ki Hazret, bir o bilir neden bir aradayız! Her birimizi ona taşıyan bir dua olmalı elbet…

    Ziyaretimizin sebebi, 2010’dan beri verilen ve bu yıl ilk defa Konya’ya taşınan Ateşbâz-ı Velî Mutfak Ödülleri yarışması. Anadolu Halk Mutfakları Derneği’nin, başkan Adnan Şahin’in emeği ve gayretiyle düzenleniyor yarışma. Bu sene, başta Torku ve Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü olmak üzere Konyalı yetkililerin devreye girmesiyle Hazreti Pîr ve Ateşbâz-ı Velî’nin yanı başında yapıldı ödül töreni. Mutfak, yemek ve terbiye bir kısmımız için ilk defa aynı cümle içinde kullanılıyordu…

    Anadolu’ya, Hazreti Mevlânâ’nın babası Bahâuddin Veled’le birlikte geliyor Ateşbâz-ı Velî ismiyle maruf Şemseddin Yusuf. Önce babasının sonra Mevlânâ Celâleddîn’in hizmetinde bulunuyor. Hakkında malumat az, akademik çalışma yok! Tarikat geleneği içinde asırlardır kulaktan kulağa aktarılan, zamanın şahsiyetini tahrip edemediği bir zat yine de.

    13’üncü asrın son çeyreğinde, henüz Mevlevîyye tarikat olarak sistemleşmemiş, Dergâh kurulmamışken göçüyor Ateşbâz-ı Velî. Sultan Veled ve Çelebi Hüsamettin tarafından erkânı belirlenen Mevlevîlik içinde ona bir post ayrılması, çileye ikrar veren nevniyazların Ateşbâz makamındaki sertabbah nezaretinde hizmete soyunması, ifa ettiği vazifenin büyüklüğüne işaret ediyor.

    Matbâh-ı Şerif, intisap niyazında bulunan kişilerin temel eğitimlerinin yapıldığı, Mevlevîliğe giriş yeri. Tasavvuf terbiyesinin başlangıç noktası. Çiğler orada pişiyor; hamlar orada olgunlaşıyor. Bilmek, bulmak ve olmak için mutfakta derviş… Mevlevî olmak için başvuran nevniyaz, neye soyunduğundan emin olsun diye matbahın girişindeki saka postuna oturtuluyor önce. 3 gün boyunca zaruri ihtiyaçları dışında yerinden kalkmıyor, kimseyle konuşmuyor. Tek işi oturmak, etrafını seyretmek ve dinlemek… O matbahı gözlerken sertabbah da Dergâh kapısına gelen bu yeni canın yerini bulup bulmadığına karar veriyor. Beğenilirse içeriye yani dervişlik hizmetine kabul edilecek. Yok, şayet beğenilmezse ayakkabısı ucu dışarıyı gösterecek şekilde çevrilecek ve ‘kısmetini başka yerde ara!’ denilecek kendisine.

    İkrarı kabul edilen derviş, ebced hesabına göre ‘rıza’ya karşılık gelen 1001 gün boyunca 18 hizmet kademesinde vazife yapıyor. Sema mutfakta öğreniliyor, ilk terbiye orada veriliyor. Tam bir teslimiyet makamı Matbah-ı Şerif. Hem aş, hem gönül pişiyor orada. Hizmetten kasıt sadece birinin işlerini görmek değil, kâmil mürşidin yanında bulunmak, onun haliyle hallenmek demek. Hizmet; kendini aşmanın, nefsi alt etmenin, kibri kırmanın, şefkatin, sevginin yollarından biri. Çile müddetince dünyevi meşguliyetlerin yanında ruhi ve manevi gelişme de sağlanıyor mutfakta. Derviş Mesnevi okuyor, Farsça ve Arapça öğreniyor. Kabiliyetine göre edebiyat, musiki, hat, tezhip, ciltçilik, kuyumculuk gibi sahalarda dedelerden ders alıyor.

    Hazreti Mevlânâ, Mevlevîlik için merkezî rolü bulunan mutfağın sembolik manasına atıflar yapıyor eserlerinde. Nefis terbiyesini, ruhun kemâlatını aşın yavaş yavaş pişmesine benzetiyor. Nitekim kendisi de Şems-i Tebrizî ile karşılaşmadan evvel, şeyh olmasına rağmen, ham kendi tabiriyle. Hazreti Şems’in dizinin dibinde önce pişiyor sonra aşkla yanarak çıkıyor Mevlânâ makamına. Gönül, kendine rehber edindiği gönlün ateşiyle ısınıyor, pişiyor ve nihayet yanıyor. Aşiçin olduğu gibi aşk için de ateşe ihtiyaç duyuluyor.

    Tekkede kazan kaynayacak, aş pişecek elbet ama derviş az yiyecek, az uyuyacak ve az konuşacak ki nefsi dünyanın hakiki manasını idrak etsin. “Sen bedenini yağlı ballı yemeklerle besledikçe, asıl varlığın olan, seni diri tutan rûhunu asla güçlü bulamazsın” buyuruyor bu sebeple Hazreti Pîr. “Cenâb-ı Hakk’tan  ilâhî  aşk iste, rûhunu besleyecek gıda iste. Ekmek isteme! Ekmek bu bedenimizin gıdasıdır. Hayvanî rûhumuzu, nefsimizi besler. İlahi aşk ise can rızkıdır rûhumuzu besler. Allah’tan ten rızkı istemektense rûhumuzu besleyecek  can rızkı istemek elbette çok daha hayırlıdır.”    Mevlevî canı, beden kaydından kurtulup ruhunun ihtiyacına cevap vermek için geliyor tekke kapısına. Terbiyesinden Ateşbâz-ı Velî makamındaki sertabbah mes’ul.

    Ateşbâz, Hazreti Mevlânâ’nın Şemseddin Yusuf’a verdiği isim; ateşle oynayan demek. Rivayet o ki; Hz. Mevlânâ’ya misafir geliyor bir gün. Sertabbah Şemseddin ocak başına geçiyor. Kazanlar kuruluyor, lakin aş pişmeden odun bitiyor. Hz. Mevlânâ’ya gidip durumu haber veriyor mecburen. ‘Odun bittiyse ayağın ne güne duruyor?’ diyor Hazreti Pir. Bu bir latife elbet! Ancak aldığı terbiye emir telakkî etmesini gerektiriyor. Geri dönüp ayağını sürüyor ateşe Şemseddin Yusuf. Öyle kuvvetli ki içindeki aşk ateşi, alevler dergâhın bacasından dışarı çıkıyor. Kazanlar dolusu yemek pişiyor da hiç acı duymuyor. Ayağını geri çekerken bir anlık bir endişe düşüyor içine; ‘ayağım ne durumda acaba?’ Bakıyor ki sol Ayak başparmağının ucunda mercimek büyüklüğünde bir kararma var. Kalbine düşen vesvese orada yer bulmuş kendine. Aşın hazır olduğunu söylemek için Pir’in huzuruna çıktığında, sağ ayağını sol baş parmağının üzerine kapatıyor, görmesin diye. Hazret anlıyor elbet neler olduğunu ve Şemseddin Yusuf’a bakarak, ‘Hay Ateşbâzım Hay!’ diyor. O vakitten sonra bu sıfat isminin yerini alıyor ve dervişlerin şeyh huzurunda Ateşbâz gibi ayak mühürlemesi âdet oluyor…

    Ateşbâz-ı Veli; Konya’da, eski Meram yolunda, sağlığında çile çıkardığı mekânda istirahatte asırlardır. Bahçe kapısından girdiğinizde sağda türbesi, solda bir tas tuz karşılıyor sizi. Türbedar anlatıyor tuzun hikmetini; “Mevlânâ Hazretleri bir niyazda bulunur Ateşbâz dedeme; ‘Senin tuzunu alan huzur bulsun! Ziyaret edenlerinin derdi şifa bulsun! Aşları artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin!’ diye.” Bu dua sebebiyle tuz ikram ediliyor ziyaretçilere. Hazreti Mevlânâ’nın duasına nail olmak isteyenler oradan teberrüken aldıkları tuzu evlerindekine karıştırıp kaynatıyor aşlarını…

    Ancak bu kadar yaklaşabilmiş olsak da sırrına; aşikâr ki ahlakın, terbiyenin, dergâh kültürünün, sevgi ve saygının timsali Ateşbâz-ı Velî’yi mutfağa hapsetmek olmaz.  Adına düzenlenen mutfak ve yemek merkezli yarışma, toplum olarak kadîm değerlerden ne kadar uzak düştüğümüzün, kendimizi zâhir âleme hapsettiğimizin göstergesi bir yandan. Ancak öte yandan ruhumuzdaki mayanın kıvam tutacak iklim aradığının, yeniden köklenmek sancısının da müjdecisi. Ateşbâz’ı hatırladıysak tanımak için büyük bir adım attık demektir. Ve inanırız ki büyükler âli himmettir. Kendilerine doğru atılan adımları karşılıksız bırakmaz, himmet ederler…

    24 kasım 2014
     
    Related Posts

    sinemada yeni ne var?

    Ocak 12, 2017

    payitaht istanbul’dan başkent ankara’ya

    Ocak 12, 2017

    sağlıklı insanın kütüphanesinde 300 kitap olur!

    Ocak 11, 2017
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.