Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Hoş Sada! - ilk hocam Kur’an-ı Kerim!

    ilk hocam Kur’an-ı Kerim!

    Sadettin Kaynak ve Rakım Elkutlu’dan sonra kesintiye uğrayan mûsikîşinas din görevlisi geleneği, yeni temsilcilerle hayat buluyor. Türkiye birincisi hafız Muhammed Emin Ayaz, İzmir Hisar Camii’nde görev yapıyor.
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Şehrin gürültüsüne karışıp gitmesine müsaade etmiyorsanız; günde 5 vakit okunan ezan, boğazınıza sıralanan düğümleri çözmede birebir. Dünyanın sair sesleri, renkleri perdelendiğinde huzur ve sükûnet kalıyor geriye. Hele de ehil bir ses okuyorsa… Namaz vakti İzmir Konak’ta iseniz mesela, minareden gök kubbeye yayılan sadâ hiç kesilmesin istiyorsunuz. Hisar Camii’nden geliyor bu davet.

    İzmir’in tartışmasız en güzel mekânlarından Hisar Camii. Tarihî vasfının yanında bestekâr, musikişinas Rakım Elkutlu’nun vazife yeri olmasıyla da meşhur. Cemaati kadar minaresi, kubbesi de aşina güzel sese. Kaderin cilvesine bakın ki Elkutlu terk-i dünya edeli 60 küsur sene olmuşken caminin adı bir kere daha müzikle birlikte anılmaya başladı. Sebebi, genç bir hafız! 2006’dan beri Hisar Camii müezzinliğinde bulunan Muhammed Emin Ayaz. Müzik çalışmalarının mazisi daha eski olsa da biz adını 2009 senesinde Türkiye genelinde düzenlenen bir ses yarışmasında birinci olduğunda duymuştuk. Sonra ne konser haberi aldık ne albümünün çıktığını duyduk. Fakat İzmir’den haber getirenler, Hisar Camii’nin ezanlarından da bahseder oldu. Kızlarağası’nda içilen çaylar daha lezzetliydi artık. Kemeraltı’na gitmek için bir sebebi daha vardı İzmirlilerin…

     

    Daha bir asır evvel en ehliyetli musiki meclisleri tekkelerde, Mevlevihanelerde kurulurken ne olmuşsa olmuş, din adamlarıyla musiki zevkini birlikte telaffuz etmenin imkânı kalmamıştı. Bir Sadettin Kaynak vardı adını bildiğimiz, bir de Rakım Elkutlu. Onların da, kimi imamlığını hatırlamak istemiyordu, kimi müzisyenliğini. Muhammed Emin Ayaz’ın 2009’da, konservatuar öğrencisiyken bir ses yarışmasında Türkiye birincisi olması büyük sürpriz oldu bu yüzden. Sesinin gücü ve ustalıklı yorumundan önce hafızlığı, müezzinliği dikkat çekti. Yarışmada bir Rakım Elkutlu bestesi okuyan bu hafız, Hisar Camii’nde görev yapıyordu üstelik. ‘Hezar âferin’di ama o bir istisnaydı…

    O günlerde fikri sorulsa tam tersini söyleyecek oysa Muhammed Emin Ayaz. Zira müzik gönlünü daha erken yaşlarda çalsa da bütün kapılar müezzinlik vazifesi vesilesiyle açılmış önüne. Hocaları, caminin avlusunda bulmuşlar onu…

    Gelenek önemli yer işgal ediyor Muhammed Emin Bey’in hayatında. Daha çocukluk yıllarında dedesi ve babası gibi hafızlık eğitimi alarak dâhil oluyor halkaya. Babası şehir dışında görev yaptığı için ‘edep ve âdâbı’ dedesi Emin Ayaz’dan öğreniyor. İlahiyat Fakültesi’ni kazanmışken yine onlar gibi din görevlisi olmayı tercih ediyor sonra. Lise yıllarında müzik giriyor hayatına. Bu sefer son temsilcileri Rakım Elkutlu ve Sadettin Kaynak olan musikişinas din görevlisi geleneğiyle buluşuyor yolu. Önüne diz çöktüğü, sınıflarına girip dersini dinlediği hocaları da oluyor elbette. Ama en fazla Rakım Elkutlu, Bekir Sıtkı Sezgin, Cinuçen Tanrıkorur gibi dünya gözüyle görmediği üstadlardan feyz alıyor. Musikînin kubbelerdeki ve meydanlardaki yankısı iyice zayıflamışken konser salonları yerine müezzin mahfilinde icra-i sanat eylemeyi tercih ediyor…

    Müziğe başlangıcı, ileride derinleştireceği arayışından izler taşıyor aslında. 90’larda, pop müzik patlamış, piyasaya her gün yeni bir ‘star’ sürülüyorken 70’lerin protest müziğini dinliyor o. Cahit Berkay, Haramiler, Cem Karaca… Ve Cahit Berkay’ın Toprak Ana parçasındaki bağlama sesiyle geri dönüşü olmayan bir yola çıkıyor. Anne, gençlikte gitar çalmaya heves etmiş, hâlden anlıyor. Ancak dede ile babanın ne diyeceğini kestirmek zor! Yazın 3 ay gazete dağıtarak biriktirdiği parayla alıyor ilk sazını. Büyüklere duyurmadan, kendi kendine çalışmaya başlıyor. Lise bittiğinde kararı kesinleşmiş, müezzinlik yapıp dinî musiki çalışacak. Babası da öğrenmiş artık, onaylamasa da vazgeçirmeye de çalışmıyor.

    İlk görev yeri İzmir’de Cinuçen Tanrıkorur tutuyor elinden. Kendisi hayatta değil ama talebeleri bestekâr, tamburî Tekin Para ve İzmir Devlet Korosu Sanatçısı Bora Uymaz, hocanın meşrebiyle tanıştırıyor Ayaz’ı. Sadece bilgi değil, istikamet de kazanıyor bu sayede: “Müzik bana çok cömert davrandı, neye talip olduysam hep en iyi kişilerden faydalanmak nasip oldu.  Bize emek veren ağabeylerin yanında ben oturmayı, kalkmayı, çay içmenin, yemek yemenin adabını, konuşmanın ve susmanın adabını, esere gösterilmesi gereken saygıyı öğrendim. Müzikten önce kişileri bulmuşum, onlar bana takip etmem gereken çizgiyi aşılamışlar ben de sevk-i ilahiyle yola girmişim. Ne yaptığımı fark etmeden birilerinin eteğinden tutup yürüyorum.”

    Müezzinliğinin ikinci senesinde Berga-ma’ya tayin edildiğinde tamburunu da alıp gidiyor. Nota bilmiyor o yıllarda. Tekin Hoca çalışmasını istediği eserlerin ses kaydını veriyor. Muhammed Emin Bey izin gününde bütün hafta dinleyerek ezberine aldığı parçaları kulaktan çalıyor. Bir buçuk sene süren bu meşkin ardından 2006’da Hisar Camii’ne tayin ediliyor. Artık İzmir’de. Konservatuara gitmek istiyor. Bir sohbet esnasında Bora Uymaz’a açıyor fikrini. O da onaylayınca sınav için başvuruyor. “Bir yandan okuyorum ama ses eğitimi ile ilgili bir şey yapmadım o vakte kadar. Bir gün öğle namazından çıktık, Rakım Hoca’nın vazifesi boyunca kullandığı küçük odadayım. Bora ağabey çıkageldi. ‘Biraz çalışalım’ dedi. Tamburla ezgiler veriyor bana. Şarkı soruyor, okuyoruz birlikte. Bir buçuk saat kadar kaldı. Ertesi gün namaz çıkışı baktım elinde tamburu, yine gelmiş beni bekliyor. O gün de çalıştık.” Üçüncü gün, dördüncü gün derken iki hafta kadar her gün gelen Uymaz, eser okumayı ve melodi algılamayı öğretiyor Muhammed Emin Bey’e. “Beni konservatuar sınavına hazırlıyormuş, ama farkında değilim…”

     

    Yetenek, istek ve gayret bir arada. Okul hayatı hızlı başlıyor. Elinde tamburu üniversite ile cami arasında gidip geliyor. Cemaatten memnuniyetsizlik izhar eden de oluyor tabii. Allah’tan Diyanet İşleri Başkanlığı din adamlarının müzik eğitimi almasını teşvik eden çalışmalar başlatmış. Ufak tefek itirazları kimse dikkate almıyor.

    İlk sahne tecrübesinde yine Bora Uymaz var yanında. Birinci sınıfta, İzmir Devlet Korosu bünyesinde kurulan araştırma ve uygulama topluluğuna davet ediliyor. Adı ilk kez orada bundan böyle halefi olarak anılacağı Rakım Hoca’yla birlikte anılıyor. İzmirli bestekârların eserlerinin okunduğu bir konserde, Devlet Korosu’nun sahnesinde, okuduğu ilk şarkı bir Rakım Elkutlu bestesi: “Ne bahar kaldı, ne gül, ne de bülbül sesi var / Ne o cânân, ne bir ümmîd, ne gönül neş’esi var…”

    Müezzinliğe devam ediyor. Boş vakitlerinde şevkle çalışıyor, bir yandan da müzik daha ciddi yer etsin istiyor hayatında. Fakat adım atacak cesareti yok. Okula yeni girmiş, ağabeylerinden ‘daha dur bakalım’ sözünü duymamak için teşebbüs etmiyor: “Konservatuar ikinci sınıfta Safiye Ayla, Zeki Müren ses yarışmasının broşürlerini dağıttılar okulda. Tambur Hocam Halil İbrahim Yüksel de jüri üyeleri arasındaydı. Gidip yarışmanın mahiyetini sordum. Katılmam yönünde teşvik etti.”

    Diğer istişareler de müspet neticelenince hararetli bir çalışma devresi başlıyor. Önce eser seçmek gerekiyor: “Rakım Hoca’nın eserlerini meşk etmeye başladım. Birkaç şarkı öne çıktı. En başta da ‘Demedim ona hiç kimsin ve nesin sen, ne adın / Niye yıllarca hayalimde süründün, yaşadın?’ diye başlayan O Kadın şarkısı var.” Birkaç parça okumaları isteniyor elemelerde, her seferinde ilk parça olarak O Kadın’la çıkıyor sahneye. Gönlünden birincilik geçiyor elbette hatta bir yarışmacı arkadaşı final günü yanına gelip “Sende farklı bir hâl var. Sen kazanacakmışsın gibime geliyor.” diyor ama Ayaz sonuç ilan edilene kadar emin değil kendinden.

    Tereddütleri boşa çıkıyor tabii. Muhammed Emin Ayaz, şaşkınlık ve takdirle 2009 yılı Türkiye birincisi ilan ediliyor. Arkadaşının tarif edemediği ‘farklı hâlin’ o da farkında. Birincilik beklentisi de icrayı kuvvetlendiren bu farktan kaynaklanıyor. “Girdiğim yarışmada benden çok daha iyi sesler vardı. Benim okuyuşumu farklı kılan şey, müziği kesintiye uğratmaksızın devam ettiren bir imamın bestesini, yine o temeli kesmeksizin icraya devam eden bir hafızın okumasıydı.”

    Müzikte notalarla ifade edilemeyecek şeyler var Muhammed Emin Bey’e göre. Notaları seslendirmek teknik başarı sağlar elbette. Ancak icra başarısı için bestekârın hissiyatına, o eserin içinde şekillendiği geleneğe yaklaşmak, o ruhu hissetmek gerekir. Okuduğu şarkı dinî bir eser olmasa da bir imam tarafından bestelenmiş. İçinde camiye dair manalar taşıması kaçınılmaz. “Cami kokusunu, cami sesini kaybetmeden aktarabilmekti benim başarım. Sır orada bence.”

    Bir sefere mahsus bir farklılık değil sözünü ettiği. Müzik çalışmaları derinleştikçe hafız musikişinasların icralarında bir başkalık olduğunu keşfetmiş. Yakın dönem üstatları; Bekir Sıktı Sezgin, Kani Karaca, Sadettin Kaynak, Rakım Elkutlu, Hatip Zakirî Hasan Efendi, İsmail Dede Efendi… Hepsi hafız. “Hafızların sesi kullanma, harfleri telaffuz etme teknikleri farklıdır.” diyor Ayaz. “Özellikle Latin alfabesinde karşılığı olmayan Arapça harflerin taliminde sesinizi ve gırtlağınızı kullanmayı öğreniyorsunuz. Müziğin içerisinde zor denilen nağmeleri kolayca çıkarabilmeyi sağlar bu teknikler. Temelde aldığımız Kur’an eğitimi bize bu kolaylığı sağlıyor. Bundan ötürü hafızların icraları diğerlerinden bir basamak daha öne çıkıyor.”

    Saydığı isimlerin ortak özelliği daha çocukluk yıllarında aldıkları Kur’an-ı Kerim eğitimi. Küçük yaşlarda kazanılan ses kullanma yeteneği, kendini bütün icralarda gösteriyor. “Bir şarkıyı hem Bekir Sıtkı Sezgin’den, hem Alaeddin Yavaşça’dan dinleyelim mesela. Çok iyi bir icracıdır elbette ama hiçbir konservatuar öğrencisi bilmem ki Alaeddin Hoca daha iyi okuyor desin. Bekir hocanın icrasında inkâr edilemeyen bir farklılık var.”

    O yüzden faydalandığı isimleri ve kaynakları sayarken “Birinci hocam Kur’an-ı Kerim!” deme gereği duyuyor. Kur’an ritmik ama usulsüz bir yapı. Medd-i tabii, muttasıl, munfasıl denilen ölçüler ritmi belirliyor. Küçüklüğünden beri talep üzerine Kur’an okumaya alışık hafızlar, ritmik bir metne melodi giydirmeyi çok erken öğreniyor. Yaptıkları işin müzikteki adı, gazel okumak. İkinci avantajı, din görevlisi olmasından kaynaklanıyor ona göre. Camide çok geniş bir serbest okuyuşimkânı var. “Kamet, tesbihat, mihrabiye… Hepsi, farkında olun ya da olmayın bir nevi gazel alt çalışması. Haliyle Türk müziğinin icrası ile ilgili en geniş ve rahat ortamı camide buluyorum.”

    Muhammed Emin Bey’i dinlerken müziğin camiye ne kadar yakıştığı bir kez daha hissettiriyor kendini. Güzel okunması tavsiyesiyle nazil olan kutsal kitap ve onun bir kısım emirlerini yerine getirmek için tayin edilen bir mekândan söz ediyoruz zira. Cami içindeki her vazife müziğe alan açıyor. Ses sanatkârları sadece eser icra ederken müzikle meşgulken din görevlilerinin işi, her gün 5 vakit irticalen ezanda taksim yapmak. Namazdan sonra sıra mihrabiye ve Kur’an-ı Kerim tilavetine geliyor. Hiçbir musiki topluluğu günde 5 kere prova yapmazken onlar 5 vakit sahneye çıkıyor. Muhammed Emin Ayaz da bu sebeplerle, konservatuar eğitimini tamamlamış, başarısını yarışma derecesiyle tescillemişken müezzinliğe devam ediyor.

    Özel programlar vesilesiyle katıldığı konserler ve haftada bir TRT Nağme için hazırladıkları Aşk-u Muhabbet programlarını dinleyemezseniz bu icradan nasiplenmenin tek yolu kalıyor. Hisar Camii’nde esen havayı yerinde görmek için İzmir’e gidecek bir vesile bulmak…

    27 ocak 2014
    Related Posts

    münir bey devrin atatürk’ü gibiydi!

    Mayıs 2, 2020

    belgeler cemil bey’i anlatıyor!

    Mayıs 2, 2020

    hezar gıpta o devr-i kadîm efendisine…

    Mayıs 24, 2017
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.