Otel restoranı akşam yemeği için gelen misafirlerle dolu. Uluslararası bir konferans sebebiyle Türkiye’de bulunan onlarca yabancı ilim adamına tercümanlar yardım ediyor. Arapça konuşan Lübnanlı akademisyene refakat eden genç, bir ara takılıyor. Aradığı kelimeyi bulamıyor bir türlü… Yemeğin başından beri yanında sessizce oturan 50’li yaşlardaki beyefendi yavaşça kaldırıyor başını. Ve tercümanın bıraktığı yerden anlatmaya devam ediyor. Adı, Kerim Korhan. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde çalışan bir otogaz sistemleri ustası. Ancak bu tarif onu anlatmaya kifayet etmiyor. Hakkında söylenenlere bakılırsa ne zaman, nerede olacağı hiç belli olmuyor. İstanbul’da bir ebru sergisinde tablolar hakkında yorum yaparken ya da bilimsel bir sempozyumda akademik sunumları ilgiyle izlerken rastlayabilirsiniz ona. Hareket kabiliyetiniz yeterince yüksekse Küba’da, Singapur’da, bilemediniz Tayland’da da çıkabilir karşınıza…
Kerim Korhan sıra dışı bir tip anlayacağınız. Uçağının kalkmasına birkaç saat kalmış. Tayland’a ikinci gidişi. Çocuklarına yapılacaklar konusunda talimat veriyor. Dışarıda bekleyen müşterilerin işleri sırasıyla görülüyor. Hazırlıklar gözden geçiriliyor. Hiç telaş emaresi yok üzerinde. Bu karışıklık içinde hayat hikâyesinin üzerinden de sükûnetle geçiyor…
Nüfus itibarıyla Mardin’i ikiye katlayan Kızıltepe’de teknoloji denildiğinde akla Kerim Korhan geliyor. İlk akü imalatından araçlara soğutma sistemi kurmaya, ilk televizyon yayınlarına kadar pek çok yeniliğin arkasında o var. Korhan, Kızıltepe’nin Vizontele filmindeki Deli Emin’i bir nevi. “Annem, evde tencere kapağı bırakmadı diye şikâyet ederdi.” diyor kızı. Meselenin aslı sonra çıkıyor ortaya. Her şey televizyon yayınlarını ilçeye taşımak içinmiş meğer… Tencere, tava, eline ne geçerse teknoloji merakına kurban ediyor. Sonuçta adı Kızıltepe tarihine geçiyor tabii: “70’li yılların ortalarında Diyarbakır’dan haftada 3 gün paket yayın yapılıyordu. Fakat verici olmadığı için programları Kızıltepe’den izleyemiyorduk. İlçede 7-8 evde televizyon vardı; ama daha kimse kullanamamıştı.”
Kerim Korhan o tarihlerde 24-25 yaşlarında. Evde kutu içinde duran televizyon huzurunu kaçırıyor. Kul yapısı değil mi? Başkalarının yaptığını o neden yapamasın… Bu kanaat, resmen dağlara düşürüyor Korhan’ı. Bir komiser arkadaşıyla tepeye sırtlarında akü taşıdıklarını anlatıyor gülerek. “Yansıtıcılar yaparak ilk yayını Kızılteye’ye biz verdik. Sene 1975 ya da 76. Benden daha deliler varmış ki yardım ediyorlardı.” Kıbrıs çıkartmasını izletme niyetini gerçekleştiremese de Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filminden tanıdık gelen gerçek bir sahneyi tasvir etmeye koyuluyor: “Yansıtıcı yaptığımızda ilçe halkı televizyonlu evlere akın etti. Düğmeye bastık, birkaç atlatma oldu. Hepimiz heyecanla bekliyorduk. Sonra bir resim geldi ekrana. Hareket yok. Öylece kaldı… Tam ümidimizi kesmek üzereyken görüntü geldi ve haberleri izledik.”
Korhan’ın, Vizontele benzetmesine itirazı yok. Hatta Vizontele’nin ‘fazlası’ da var! “Emin fazla zeki bir adamdı. Delilik biraz akıl fazlalığından oluyor zaten.” diyor.
Korhan ailesi Kızıltepe’nin yerlilerinden. 1957’ye kadar Suriye sınırındaki Ovaköyü’nde yaşamışlar. Sonra zorunlu bir yer değişikliği gelmiş gündeme. Çünkü geçimini kaçakçılıktan sağlayan evin babası işi o kadar ilerletmiş ki komutan yanına çağırıp, “Oğlum git buradan, yoksa divan-ı harp bile paklamaz seni.” demek zorunda kalmış. Tebessümle anlattığı bu dönemi karakterinin şekillenmesinde önemli buluyor: “Allah’a çok şükür varlık çoktu. Babamın getirdiği şeyleri koyacak yer bulamıyorduk. Elimizi nereye atsak para çıkıyordu. Ne istediysek sahip olduk.” 13 çocuklu ailenin gençleri bu varlık içinde meraklarını tatmin imkânı bulmuş. Aralarında pek sıradan tip yok anlattığı kadarıyla. 10 erkek kardeşten ikisi Amerika’da yaşıyor. Bunlardan biri ilkokul mezunu; ama Bill Gates imzalı sertifikaya sahip ve bilgisayar mühendisliği yapıyor. Bir başkası grafik tasarımla ilgileniyor. Resim, heykel, ne deseniz geliyor ellerinden.
Kerim Bey’in teknolojiyi keşif hikâyesi de çok tanıdık. Merakının ilk kurbanı, babasının hacdan getirdiği kol saati. Onun zembereğini kırmış; ama bunun dışında başarısızlık örneği hatırlamakta zorlanıyor: “Yeni bir şey görünce detaylarını merak ediyorum. Faydalı olduğuna kanaat getirirsem mutlaka uygulamak istiyorum.” Bu da bir zaaf belki; yalnız Kerim Korhan örneğinde hep muvaffakiyetle neticelenmiş teşebbüsler.
Adana Motor Teknik Lisesi’ni bitirdikten sonra oto elektrik işi yapmaya karar vermiş. 1972-74 arasında Kızıltepe’de akü bulma imkânı yok. Kolları sıvayıp ilk akümülatörleri kendi imal etmiş. “Gidip kurşun alıyordum, kendi yaptığım kalıba döküyor, çamaşır makinesi merdanesinden ürettiğim presle sıkıştırıyordum. Çevredeki işsiz insanları toplayıp az bir para karşılığı el işçiliğini onlara yaptırıyordum.” Korhan’ın imal ettiği aküler iki yıl çalışmış ki bugün de ortalama ömrün o civarda olduğunu naklediyor Kerim Bey.
Başka bir keşfi var ki, ilk başta komşuların gözünü köy yolunu değiştirecek kadar korkutmuş. Ceyhan’daki arazisine sulama sistemi kuracak parayı bulamayınca kendisi bir mekanizma oluşturmuş. Nasıl mı? “Benzinli bir motor yaptım. Mutfak tüpünü getirip motora bağladım. O da yakıt neticede. Hortum uzatıp motorun karbüratörüne geçirdim. Bir tane de regülatör bulup taktım. Onunla bir ayar yapıp dağın yamacından tarlaya su verdim.” Bu cesurca girişimi köy halkı tarafından tehlikeli bulunmuş. Bir patama durumunda zarar görmemek için çareyi köyün yolunu değiştirmekte bulmuşlar.
Dinleyicileri ne kadar şaşkınsa o bir o kadar sakin. Yaptıkları son derece normal kendisine göre. Sadece dünyaya biraz erken gelmiş… Tek tutkusu teknoloji de değil. Kızıltepe’yi bırakın, Türkiye ortalaması için bile lüks kabul edilebilecek bir merakı daha var. Kendi çapında bir seyyah Kerim Korhan: “Bazen merak ediyorum, anam beni gezerken mi doğurdu acaba diye. Gezmeyi çok seviyorum. Merak ediyoruz ya Avrupa nedir, nasıl bir yerdir diye. Biraderlerle atlayıp gidiyoruz. Almanya, Hollanda, Yunanistan’ı böyle dolaştım. Ortadoğu’nun hemen her yerini gördüm. Rusya’ya gittim. Kaç ülke gezdiğimi hatırlamıyorum.” Küba, Fransa, Amerika, Tayland, Singapur… Bunlardan birkaçını temsilciliğini yaptığı şirketin düzenlediği seyahatler sayesinde görmüş. Gerisini merakından.
Pek okumuyorum diyor; ama kurduğu cümleler yalanlıyor onu. Kâh Osmanlı tarihinden bir anekdotla kâh bir beyitle süslüyor anlattıklarını. Tarihe meraklı. Seyahatlerine bu perspektiften ve ibret gözüyle bakmayı seviyor: “Singapur’a gittim, biz burada imparatorluk kurmuşken onların ataları yamyammış. Ama şimdi bizden çok ilerideler. Müthiş şehirler kurmuşlar. O zaman soruyorsun kendine neden bu hale düştük diye.”
5 lisan biliyor Kerim Korhan. Türkçe, Kürtçe ve Arapça konuşmak bölge halkı için lüks sayılmıyor. İngilizce ve Rusçayı ise sırf ilgisinden öğrenmiş hem de kitaplardan. Okuyor, gezip görüyor, sonra Kızıltepe’ye dönüp icraata geçiyor. Yunanistan’daki zeytin bahçelerini gördükten sonra bölge halkının unuttuğu zeytinciliğe dikkat çekmeyi koymuş kafasına. Hayatın bir maksadı olmalı diye düşünüyor: “Benim amacım insanlığa faydalı olmak. Bundan vazgeçersem beni sabun fabrikasına götürsünler.”
Yüzlerce yıllık bir tarihe rağmen köyden şehre göç sebebiyle eski kimliğini kaybetmeye başlamış kalabalık bir güneydoğu şehrinde rengârenk bir hayat sürüyor Kerim Korhan. Kültürün unutulmasına, çevreye karşı sergilenen duyarsızlığa, kimlik çatışmalarına kayıtsız değil; lakin Kızıltepe’den ayrılmaktansa orada kalıp kendi doğrularını yaşamayı seçmiş. Bunun için çok geçerli bir açıklaması var: “İnsan dünyaya bir defa geliyor. İstanbul’da herkes makine gibi çalışıyor. Hava aydınlanmadan evden çıkıp gece dönüyorlar. Ben bu şartlarda yaşamak istemem. İşimin beni ezmesine müsaade edemem.”
Bu bilge kimlikte pek çok unsurun payı var. Yeni yolculuğunun arifesinde çocuklarıyla vedalaşırken bir yandan da sağlam bir zeminden kuvvet alıp başlarını dik tutmanın önemini hatırlatıyor: “Kendinize güveniniz tamsa omuzlarınız daha dik durur. Ziya Paşa, ‘Okumak insanın cahilliğini alır, bazı şeyler baki kalır’ demiş. Özgüvenim yüksektir benim. Herkesle oturur kalkarım. Çok insan tanıdım, hepsi bir şeyler öğretti bana. Mutlu bir insanım, gerisi boş…”
24 aralık 2007