Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Gündem - türkiye’deki kavgalar okumuşların eseri!

    türkiye’deki kavgalar okumuşların eseri!

    Sağ siyasetin 50 yılık ismi Ferruh Bozbeyli, nihayet konuştu: “27 Mayıs, toprak reformu, laiklik gibi bütün ihtilafların arkasında okumuşlar vadır.”
    Şubat 12, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

     

    Türk siyasetini anlatmak için kullanılacak her tasvir; hafif, kifayetsiz kalıyor nedense. Neredeyse yüz yıldır ‘İlginç günler göresiniz’ mahiyetli Çin bedduasına muhatap olmuş gibi bir hummayla yaşıyoruz. Yine uykular kaçtı, sesler yükseldi, nabızlar hızlandı. Tam da bu günlere denk geldi eski siyasetçilerden Ferruh Bozbeyli ile yapılan nehir söyleşi. Pek çok emsali gibi Bozbeyli de 50 yıldır susuyordu. Oysa söyleyeceği her sözün kıymeti vardı. Zira İstanbul’a üniversite öğrencisi olarak geldiği 1949’dan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi tarihinin yakın şahitlerinden o. 27 Mayıs 1960’ta, daha 33 yaşında Yassıada’da Adnan Menderes ve arkadaşlarını savunan 70 avukattan biri. 1961’den 77’ye kadar grup başkan vekili, meclis başkanı, parti genel başkanı sıfatlarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapmış, darbelerin, muhtıraların, askerin siyasete müdahalesinin orta yerinde kalmış bir sağ siyasetçi. Serbest Pazar, Demokratik Sağ kavramlarını Türkiye’ye taşıyan isim. 27 Mayıs’tan sonra korkuyla büyümüş bir siyasetin tanığı. Her satırı altı çizilerek okunmayı hak eden kitabın belki de tek eksiği ‘neden zamanında konuşmadınız’ sorusu ve cevabı. ‘Yalnız Demokrat’, Ferruh Bozbeyli’nin ve Türk demokrasisinin paralel tarihi aynı zamanda.

    Kitabın mazisi; Ferruh Bozbeyli, siyaset bilimi profesörü İhsan Dağı ve Zaman Gazetesi İstihbarat Yöneticisi Fatih Uğur’un birlikte yediği yemekle başlıyor. Üçlü, her hafta cuma günü öğleden sonra bir araya gelip 1927’den 2009’a uzanan bir tarih çizgisini gözden geçiriyor. Uğur, daha ilk günden Bozbeyli’nin anlatacaklarının demokrasi kaygısı taşıyanlar için önemli olduğuna kanî. Dağı, Bozbeyli’yle konuşmak neden önemliydi sorusuna, “Onunla birlikte siyasete başlayan 1960 sonrası Demokrat Partililer kuşağında 2007’ye geldiğimizde hâlâ demokrat safta duranların sayısı çok değil.” cevabını veriyor. Bu yüzden ‘Yalnız Demokrat’ ismini veriyorlar kitaba. Bu anlamda Ferruh Bozbeyli 1960’tan günümüze demokrat duruşunu, millî iradenin üstünlüğüne inancını muhafaza eden ender siyasetçilerden biri Dağı’ya göre. “Bozbeyli’yi o dönemin siyasetçilerinden Süleyman Demirel’le, Hüsamettin Cindoruk’la karşılaştırdığımızda Türk merkez sağının demokrat özünü temsil etmesi açısından taşıdığı değer daha iyi anlaşılıyor. 1960’lardan bu yana demokratik ve siyasi tecrübesini şekillendiren entelektüel arka planını konuşmak istedik biz her şeyden önce. Bu demokrat kişilik, hangi düşünsel kaynaklardan beslendi, hangi siyasal maceraları yaşadı ve o maceralar esnasında ne düşündü, ne hissetti.”

     

     

    En başta söylenmesi gereken şeylerden biri; Ferruh Bozbeyli’nin ne kendisi ne de yer yer bahsi geçen kişilerle ilgili bir muhasebeye girdiği. Kendisi de 27 Mayıs’ın bir kırılma olduğunu teslim ediyorken olayların üzerine örtülen o kalın örtüyü açmaktansa yıllarca susmayı tercih ediyor. Daha erken konuşulsa, tartışılsa Türk siyaseti açısından bir şeyler değişebilir miydi? Bunun muhasebesini yapıyor mu Sayın Bozbeyli? Yazarların cevabı çok net: “Ferruh Bey, geçmişi aktarırken değer yargıları kullanmaktansa olanı olduğu gibi anlatmayı tercih etti. Yargılamaktan özellikle kaçındı.” Nitekim sıkça kullandığı ifadelerden biri; “Yaptığım her hareketi doğru bilerek yaptım. İnsanlar geçmişte kalan, bugün yanlış olduğunu düşündüğümüz bir şeyi o gün için doğrudur diye yapıyorlardı.” İhsan Dağı, 1960’ların, merkez sağda siyaset yapanları ‘eğitip’ ılımlılaştırdığını, 27 Mayıs rejimi ve o rejimde askerlerin merkezî güçleriyle barışık hâle getirdiğini düşünüyor. Bu ortamda; geçmişi yargılamaktan kaçınıyor görünen Bozbeyli, 27 Nisan’a ve 367’ye gösterdiği tepkiyle aslında kendi adına bir muhasebe yapıyor. Geçmişe yönelik eleştirisini bugün üzerinden dile getiriyor Dağı’ya göre.

    Kitabın belli başlı bölümlerinden biri Yassıada yargılamaları. Bir adada yapılmış ve bitmişama muhakemesi vicdanlarda süren bir vakıa Yassıada. Üzerinden 50 yıl geçse de kapanamıyor bu sayfa. Bozbeyli’nin anıları bir daha hatırlatıyor neden Yassıada’yı unutamadığımızı. Gencecik, idealist bir avukat, üniversitede 7 sene dersini dinlediği hocalarını darbenin hukuki zeminini hazırlayan isimler olarak karşısında buluyor. Bozbeyli’nin çizdiği tablo öyle hazin ki, ‘İnsan aklının, vicdanının, adalet duygusunun bu kadar askıya alınması mümkün mü?’ diye sormamak elde değil. Tünel Davası, Bebek Davası, Köpek Davası ve diğerleri kararı önce verilmiş hesaplaşmalar gibi. Prof. Dağı, Bozbeyli’yi dinlerken kendisine hâkim olan duygunun ‘üzüntü’ olduğunu söylüyor. Özellikle Yassıada duruşmaları ve sonrasını okurken bu hissin sebebi daha açık ortaya çıkıyor. Siyasetçiler ve entelektüeller bu acıdan ne devşirdi peki? Bozbeyli’ye göre elde kayda değer bir şey yok: “Fransız İhtilali oluyor, Albert Sorel 14 cilt kitap yazıyor. Çünkü 14 cilt kitap yazacak kadar önemli Fransız İhtilali. İçinden bir anayasa çıkıyor. Sosyalizm, milliyet fikri çıkıyor. Bu büyük bir olay. Rus İhtilali oluyor, içinden bir şeyler çıkıyor, beğen ya da beğenme. İçinden çıkan bir fikir. Peki, 27 Mayıs’ın içinden ne çıkıyor? Sızlanma ve ağıttan başka…”

    Ordu ile siyaset arasındaki koridor her daraldığında söylenen cümle bir kez daha çıkıyor karşımıza: “27 Mayıs’la hesaplaşmamanın bedelini ödüyoruz.” Dağı, manzarayı şu cümleleriyle somutlaştırıyor: “27 Mayıs’la hesaplaşıp barışmadan siyaset yapan merkez sağın geldiği yer, Süleyman Demirel’in 28 Şubat’ta geldiği yerdir, Hüsamettin Cindoruk’un 27 Nisan Muhtırası’nda durduğu yerdir. 27 Mayıs’la hesaplaşmadan yoluna devam eden merkez sağ, sonunda geldi askerin siyasete müdahalesini meşru saymaya başladı. 27 Mayıs’ı, askerin rolünü içselleştirdi. 27 Mayıs’ı yapanların bugünkü kuşağı ile barıştı ve bütün bunları yaparken de Menderes’e ve Demokrat Parti’ye ihanet ettiler.”

    1961’de, 50’li yılların oluşturduğu zeminde boy vermiş bir grup genç, Demokrat Parti anlayışını küllerinden doğurmak iddiasıyla Adalet Partisi adıyla yola çıkıyor. Süleyman Demirel’i Türk siyasetine armağan eden parti Adalet Partisi. “Genellikle acemi, heyecanlı ve genç bir topluluk” diye tarif ediyor Bozbeyli grup arkadaşlarını. Bu heyecanlı ve acemi topluluğa başkan vekilliği yapan da içinden geçtikleri zor yıllarda yüreği ağzında yaşayan bir genç adam.

    Ve yol arkadaşları, onlara dair anılar, anekdotlar, eksik ve yanlış bilinenler. Kitabın en dikkat çekecek başlıklarından biri, Süleyman Demirel’in mason olduğu iddiası olsa gerek. Yıl 1964. Adalet Partisi kongreye gidiyor. Başkan adayları arasında hararetli bir rekabet ve temel tartışmalar var. Başkanlığa yarışanlardan biri parti kurucularından Sadettin Bilgiç. Öteki, 1962’de varlığı partiye güç versin diye davet edilen, bir yıl sonra (aynı şeyi defalarca yapacağının işaretini verircesine) ‘şapkasını alıp giden’ eski Devlet Şu İşleri Müdürü Süleyman Demirel. Sadettin Bilgiç taraftarları ortaya atıyor Demirel’in mason locası üyesi olduğu iddiasını. Yıllardır bir dedikodu gibi konuşulup duran ama aslı bir türlü açığa çıkmayan tartışmanın detaylarını kitaptan aktaralım: “Süleyman Demirel bir iş yaptı. Yaptığı iş şu: Kendisinin kayıtlı olduğu mason locasının başkanına değil de kayıtlı olmadığı bir mason locasının başkanına dilekçe verip ‘üyeleriniz arasında ismime rastlanıp rastlanmadığı hususunun dilekçeme ek olarak yazılmasını rica ederim.’ diyor.” Netice malum, ‘listelerde Süleyman Demirel ismine rastlanmadı’ yazılı kâğıt geldiği kongrede zafer Demirel’in oluyor.

    Bozbeyli yer yer “Demirel doğru konuşmak yerine münasip laf etmeyi daha iyi bilir.” dedikçe şimdilerde bir kez daha ısınan manzara karşısında sahneye atılmayı bekleyen Demirel’in bugüne kadar mal oldukları geliyor akla. Sene 1969. Gece vakti çalan telefonla uyanıyor Bozbeyli, hattın diğer ucunda Başbakan Süleyman Demirel var. “Fevkalade olaylar oluyor, kalk Meclis’e gel.” diyor sadece. Kıbrıs’ta Nikos Samson bir hareket yapmış, ortalık karışmış, hükûmet Kıbrıs’a müdahale etme niyetinde. Başbakan’ın hukukçu Meclis Başkanı’nın bilgisine ihtiyacı var. Açılımı hoşuna gidiyor ki, “Ben sana Başbakanlık antetli bir kâğıt göndereyim, yazıyı yaz ben imzalayayım.” diyor. Bozbeyli yazıyı yazıp Başbakan’a gönderiyor ve Kıbrıs’a müdahale tezkeresini oylamak için Meclis’i ve Senato’yu olağanüstü toplantıya çağırıyor. Ancak ertesi gün Meclis Başkanlığına gelen resmî yazı Bozbeyli’yi çok zor durumda bırakıyor. Tezkere’nin içeriği değişmiş, Başbakanlığın yazdığı yeni yazı, Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırmak için yeterli nitelikte değil. Bozbeyli, şartlar oluşmadığı hâlde olağanüstü toplantı çağrısı yaptığı için anayasaya göre suç işlemiş durumda. Daha önce de tekrarlandığı gibi Süleyman Demirel toplantı saatine kadar kayıplara karışıyor. Oturumu bu sıkıntıyla açan Meclis Başkanı, ancak görüşmeye yarım saat ara verince konuşabiliyor Demirel’le. “Nikos Samson geri çekilmiş!” diyor Demirel: “Tezkere’ye gerek kalmadı.” Bozbeyli kendisi buluyor çareyi: “Meclis’ten kararı alalım, gerekmezse kullanmazsınız.” İnönü’den beri gündeme gelen ama hep akim kalan Kıbrıs müdahalesi 5 yıl sonra Bülent Ecevit döneminde yapılıyor. Demirel 1974’te de yapıyor yapacağını. Yine Bozbeyli’ye kulak veriyoruz: “Süleyman Demirel Kıbrıs’a asker çıkarmaya karar vermiş bir hükûmete yardım etmedi. Bunu millî bir mesele telakki ederek o millîliğin içinde bulunmak, katkıda bulunmak yerine başbakanı tereddüde, belki vehme, belki sıkıntıya sokacak şeyler söylüyordu. ‘Barajları kontrol altına aldınız mı? Adam bir zehir atarsa bütün sular zehirlenir. Buğday stoklarınız ne kadar? Yunanlı müdahale ederse ne yapacaksınız’ falan…”

    Sesini ilk kez 27 Nisan e-muhtırası ve 367 davası sebebiyle yükselten Ferruh Bozbeyli’nin çarpıcı tespitlerinden biri şu: “Türkiye’nin ihtilafları halktan çıkmamıştır.” 27 Mayıs bir millî ihtilafsa bu okumuşların ihtilafıdır. Toprak reformu bir ihtilafsa okumuşların ihtilafıdır. Halkın haberi yoktur. Sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonu, senelerce Türkiye’yi salladı. Halkın haberi yok böyle bir şeyden. Bunlar okumuş insanların çıkardığı kavgalardır. Bugünkü laiklik tartışmaları, okumuş insanların çıkardığı kavgaların bir neticesidir.

    Ya bu kavgaların içinde yoğrulup hakikate daha çok sahip çıkmaları beklenirken yanlışın doğruluğunu savunur hâle gelenler? “Adalet dağıtılan bir şeydir, bazıları içinse talep edilen bir şeydir… Adalete kavuştuktan sonra kendisinden adalet bekleyenlere dünü unutarak cevap veren çok insan gördüm ben… Sayın Demirel bu tür hareketlerle çok muhatap oldu. Çok da acı çekti. Ama ‘varsın biraz da başkası çeksin acıyı’ diyor herhâlde.”

    22 haziran 2009

        
    Related Posts

    çalıkuşu’nun başına gelenler!

    Ocak 12, 2017

    payitaht istanbul’dan başkent ankara’ya

    Ocak 12, 2017

    korkusuz muhalif; abdülkadir kemâlî bey

    Şubat 13, 2015
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.