Görevliler kapı kapı dolaşıp halktan vergi topluyordu. Vergi ödemek yasalarla belirlenmiş bir vatandaşlık göreviydi ve yasalar tartışılamazdı. Ta ki, bir adam çıkıp kelle vergisini ödemeyi reddedene kadar. O güne kadar kimsenin cesaret edemediği bir şeyi yapıp hapse atılmayı göze alan Henry Davit Thoreau’nun amacı, kölelik karşıtı harekete dikkat çekmekti. Nezarette ziyaretine gelen hareketin önde gelen isimlerinden Ralp Waldo Emerson’ın, “Henry, neden buradasın?” sorusuna verdiği cevap ise zaman içinde sivil itaatsizlik hareketinin sloganı haline geldi: “Waldo, sen neden burada değilsin?”
Sivil itaatsizlik eylemleri
Demokratik toplumlarda özgürlükler, yasalarla belirleniyor. Yazılı hukukta toplumsal talebe bakılmaksızın verilen haklar tersten okunduğunda ise vatandaşlık sınırı kendini gösteriyor. Herkes dilediğini düşünmekte, dilediğine inanmakta, dilediği şeyi arzulamakta serbest. Ancak düşünce, inanç ve arzuların ifadesi, anayasal sınırlara dayandığında yeni arayışlara giriliyor. Üzerinde çokça yazılıp çizilen sivil itaatsizlik eylemleri, bu arayışın bir sonucu.
Sivil itaatsizliğin diğer sivil tepkilerle arasındaki en büyük fark, şiddetsizlik. 19. yüzyılda Thoreau tarafından kavramlaştırılsa da insanlık tarihi sivil itaatsizlik örnekleriyle dolu. Halife Ömer’in karşısında ayağa kalkarak, “Eğer bir hata yaparsan, seni kılıcımla düzeltirim ey Ömer!” diyen yaşlı kadının tavrı, kardeşleri Hasan ve Hüseyin’i öldürten Yezid’e rağmen gerçekleri söylemekten vazgeçmeyen Zeynep’in duruşu kadar önemli. Ve Gandhi’nin, Martin Luther King’in tavırları da…
Kimine göre zaman sıkışıp mekan daralıyor ve dünya küçülüyor. Ya da artık milyonlara meram anlatmak gerektiği için hızla büyüyor. Yaşanan bu karmaşa karşısında benimsenebilecek en az iki seçenek var: Biri, kenara çekilip dünya ahvalini izlemek. Diğeri, Anadolu coğrafyasında yakın zamana kadar pek kabul görmedi. Camilerde, okullarda, evlerde ‘devletin âli menfaatleri’nin tüm beşeri ihtiyaçların üstünde olduğu anlatıldı. Yeni bir tarz-ı siyaset geliştirmek ise sistemi tartışmakla vatan haini olmak arasındaki farkı gören insanlığın birikimi sayesinde mümkün oldu. Toplumsal ve siyasal arenada yaşanan bilinç değişimi nedeniyle önce hayat tarzları, sonra sokaklar renklenmeye başladı.
Yeni bir tarz-ı hayat
Küreselleşen dünyada etkili tavırlar geliştirmenin ilk adımı, örgütlü hareket etmek. Bu nedenle 19. ve 20. yüzyılda bireysel çıkışlarla kendini gösteren ‘sivil itaatsizlik’ eylemleri, artık ‘sivil toplum kuruluşları’ tarafından organize ediliyor. Yakın zamana kadar sivil itaatsizlikten sadece mitinglerde slogan atmak anlaşılırken artık uzun nutuklar yerine sokak oyunları sergileniyor. Memurlar, maaşlarının yetmediğini anlatmak için tabuta giriyor. Okullarına giremeyen başörtülü kızlar, arkalarındaki desteği göstermek için milyonlarla el ele tutuşuyor. Kimi oturuyor derdini anlatmak için, kimi yollara revan oluyor…
Her eylemde semboller en ince ayrıntısına kadar hesaplanıyor. Kaç kişi katılmalı, hangi sloganlar atılmalı… Detayların ardı arkası kesilmiyor. Kurumsal yapısını tamamlayan oluşumlar ise yapılacak eylemleri yıllarca önceden tartışmaya başlıyor. Görevliler, hangi mesajın nasıl verileceğinden gazetecilerin nereden daha iyi görüntü alabileceğine kadar her ayrıntıyı hesaplıyor. A planının yanında b, c, d… planları da oluyor çoğu zaman.
Meydanlar rengarenk
Yolun başında Gandhi ve Martin Luther gibi isimlerin mücadelesi kendi ülkeleriyle sınırlıydı. Artık dünyanın bir ucunda diğer yanda olup biten olaylara yönelik protestolar sergileniyor. Japonlar, Filistin halkının mücadelesine destek veriyor. Avustralya’da Irak işgali kınanıyor. Yükselen bunca sesin arasında dikkat çekmek için her gün yeni yöntemler deneniyor. Eylemlere katılmak sadece vatandaşlık görevi olmakla kalmıyor, keyifli bir etkinlik haline de dönüşüyor.
Türkiye’deki eylemlerde, meydanların ‘yaramaz çocukları’ rolünü birkaç yıldır, bir anda ortaya çıkıp şarkılarla, türkülerle coşan bir grup üstleniyor. Bu renkliliğin arkasında, 1997 yılından sonra dünyada boy gösteren anti kapitalizm hareketinin rüzgarıyla Türkiye’de örgütlenen Anti Kapitalist grubu var. Grubun, eylemler öncesinde örgütsüz insanlara yaptığı “kendi renginizle gelin” çağrısı sonucunda cıvıl cıvıl topluluklar oluşuyor. Günlerce önceden popüler şarkıların sözleri duruma uyarlanıyor. Tavalardan, tencerelerden, kola kutularından enstrümanlar yapılıyor. Rengarenk kostümler hazırlanıyor.
Anti Kapitalist’ten Çiğdem Özbaş, “Ne yapalım?” sorusunu sorduktan sonra cevabı bulmanın kolay olduğunu söylüyor. Ortaya atılan fikir el birliği ile olgunlaştırılıyor. “Eylemlerde kullandığımız bir tırtılımız vardı. Barış tırtılı… Fikir birkaç resim öğretmeninden çıktı. Kostümü, ODTÜ ve Hacettepeli öğrenciler okul bahçesinde dikti. Eylemde her kesimden otuza yakın insan hep birlikte taşıdı.” diye anlatıyor…
Renkli, farklı ve etkili eylemler en çok Greenpeace’le anılıyor. Ağaç dikmek, çimlere basmamak ve mıntıka temizliği yapmak üçlüsünden ibaret olan çevre bilincini toksik atıklarla, kirli üretim süreçleriyle mücadeleye kaydıran Greenpeace’in öncelikli hedefi, küresel kayıpların giderilmesi. Meydanlarda toplanıp slogan atmak yerine aksiyon dozu yüksek girişimlerde bulunan Greenpeace, profesyonel eylemcilerle çalışıyor. Ne yapılacağına karar verildikten sonra sıra kimin yapacağına geliyor. Tren yolunu kapatmak için Avrupa ya da Amerika’daki şubelerden demiryolu blokaj uzmanı çağırılıyor. Dağcılar, araçlardan inerek 40 saniyede Boğaz Köprüsü’nden sarkıyor.
Greenpeace Türkiye Basın ve İletişim Sorumlusu Ertan Keskinsoy, eylem tarzlarını çevre suçlarına tanıklık etmek olarak tanımlıyor. Suçun işlendiği yerde yapılan eylemlerle siyasi karar alıcılara, “Burada bir çevre suçu işleniyor. Biz tanıklık ediyoruz. Siz gereğini yapın!” mesajı iletiliyor. Küresel bir örgüt olmanın getirdiği birikimle hareket ediyorlar. Önce fizibilite çalışması yapılıyor. Talebin gerçekleşebilir olduğu görülünce de “Nasıl müdahale edebiliriz? Bu mücadeleyi en kolay nasıl kazanırız?” sorularına cevap aranıyor.
Eylemlerin kitabı yazıldı
Ertan Keskinsoy’a göre, basına sadece eylemlerle yansıdıkları için “canı sıkıldıkça eylem yapan maceracı gençler” olarak tanınsalar da, onlar “geceleri huzur içinde uyuyabilmek için” uğraşıyor. Kameralar yanlarında olmadığı zamanlarda ikili görüşmeler, yazışmalar ve lobi faaliyetleriyle sonuç almaya çalışıyorlar. Keskinsoy’a göre Greenpeace’in tarzı toplumsal kültür açısından önemli, “Biz, şiddet içermeyen eylemlerle de sonuç alınabileceğini gösterdik. Bu nedenle Greenpeace’in çabaları saygı görüyor. Her zaman istediğimiz sonucu elde edemesek de en azından insanlık sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.”
Çalışma alanları farklı olan sivil toplum kuruluşları, zaman zaman daha güçlü ses vermek için eylemlerde bir araya geliyor. Ulusal ve uluslararası oluşumlar, kitlesel etkinlikler düzenliyor. Örgütler arası dayanışmayı güçlendirmek ve eylem kültürüne katkı sağlamak amacıyla yapılan son çalışmalardan biri “İnsan Haklarında Yeni Taktikler Projesi”. Amaç, insan hakkı ihlallerinin çözümünde kullanılan en başarılı ‘pratikleri’ ortak paylaşıma açmak. İşkence Mağdurları Merkezi tarafından yerel örgütlerin desteğiyle hazırlanan proje için dünya genelinde sivil toplum faaliyeti sürdüren grupların etkinlikleri taranmış. 1995 yılında başlayan çalışmaların Türkiye ayağı ise Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından yürütülmüş.
Dokuz dünya liderinden oluşan uluslararası bir kurulun danışmanlığında, 9 yılda tamamlanan çalışmanın sonuçlarını içeren kitap şimdilik sadece İngilizce ve Türkçe olarak yayımlandı. “İnsan Haklarında Yeni Taktikler” kitabında, ‘Önleyici’, ‘Onarıcı’ taktikler ve ‘Müdahale Taktikleri’ ile ‘İnsan Hakları ve Kültürü İnşa Etmek’ başlıkları altında 80’e yakın proje yer alıyor. Seçilenler arasında, Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından önerilen, ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ eylemi de var.
SORUNLAR VE TAKTİKLER
Kitapta ‘önleyici’ taktikler başlığı altında yer alan uygulamalar 3 aşamadan oluşuyor: Olay yerine giderek ihlale engel olmak. İhlali önleyebilecek kişilere bilgi vermek ve erken davranarak gerçekleşmesini engellemek. Eylemlerin ana fikri ise, “Birilerine zarar vermek isteyenler, bunun görülmesini istemez. Orada olun ve tanıklık edin. Bu yeterli olmazsa onlara önemli mevkilerde arkadaşlarınız olduğunu gösterin!”
İsrailli kadınlar Filistinlileri koruyor
Bu alandaki en çarpıcı uygulamalardan biri, 2001 yılında Batı Şeria’da başlatıldı. İsrailli gönüllü kadınlardan oluşan Machsom Watch grubu, protesto eylemlerine katılan ve kontrol noktalarından geçmek zorunda olan Filistinli’leri korumak için onlara refakat etmeye başladı. İsrail askerleri Filistinli’leri engellemeye kalktığında işe yarayacaksa müdahale ediyor, ciddi bir ihlal söz konusu olduğunda ise durumu yetkililere bildiriyorlardı. Bu eylem sayesinde hem askerler yumuşadı hem de Filistinli’lerle İsrailli’ler arasında bir bağ kurulmuş oldu.
Kütüphane kayıtları imha edildi
İhlal fırsatlarını ortadan kaldırmak amacıyla başlatılan bir diğer eylem de Amerika’dan. 2001 yılında yürürlüğe giren Vatanseverlik Yasası, kütüphane kayıtları ve bilgisayar terminallerini araştırarak okuyucuların ilgi alanlarını görme hakkı veriyor. Dünyanın en büyük kütüphanecilik örgütü olan Amerikan Kütüphanecilik Derneği (ALA), bu uygulamayı onaylamıyor. 64 bin üyesi bulunan derneğin aldığı karar gereği, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için gereksiz kayıtlar hemen imha ediliyor.
Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık
Sürmekte olan ihlaller karşısında müdahale amaçlı kullanılan taktiklerden bir diğeri de 1997 yılında Türkiye’de uygulanan “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi. ‘Susurluk Kazası’nın ardından yaşanan süreçte kendini güçsüz hisseden insanların tepkilerini riske girmeden sergileyecekleri bir ortam oluşturuldu. Milyonlarca insan bir dakika boyunca ışıklarını yakıp söndürerek tepkisini sergiledi. Yurttaş Girişimi tarafından başlatılan eylem kısa süre içinde yurt genelinde yaygınlaştı.
Topraksız İşçiler Hareketi
Brezilya’daki Topraksız İşçiler Hareketi’nin uyguladığı taktik, ekili olmayan arazilere topraksız çiftçileri yerleştirerek hükümeti reform yapmaya zorlamak. Arada bir şiddetle karşılık verilse de bu eylem sonucunda 250 bin aile toprak sahibi oldu.
Kova Tugayları
İlk olarak Amerika’da kurulan Kova Tugayları çevreci bir grup. Hükümet ya da iş çevreleri hava kirliliği hakkında bilgi vermediğinde yaşadıkları bölgede kirlilik kontrolü yapıyorlar. Ölçüm için Amerika Çevre Koruma Ajansı onaylı bir düzenek kullanılıyor. Plastik hazne, bir hava numune torbası ve havayı içine çekmeye yarayan bir vakumdan oluşan düzenekle toplanan hava örneği, nerede ve ne zaman alındığına ilişkin raporla laboratuvara gönderiliyor. Her aşaması gönüllüler tarafından takip edilen işlemlerden sonra hazırlanan rapor, veri tabanına kaydediliyor ve medya aracılığıyla kamuoyuna duyuruluyor. Bu eylemin ilk olarak uygulandığı Louisiana’da Shell Kimya Tesisleri, Kova Tugayları’nın çabasıyla zarar verdiği mahalleyi başka bir yere taşıma kararı aldı.
17 ocak 2005