Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Dünya'dan - ba’de harab-ül bağdat… ırak’ta 200 öğretim üyesi öldürüldü

    ba’de harab-ül bağdat… ırak’ta 200 öğretim üyesi öldürüldü

    Harun Reşid'in, Halife Mansur'un başkenti; Timur'un, Şah İsmail'in, Kanuni'nin rüyası; 'İslam dünyasının aklı' Bağdat, 1258'deki Moğol istilasından sonra tarihinin en acı günlerini yaşıyor. Şehrin üniversiteleri ve kütüphaneleri Amerika işgali nedeniyle yakılıp yıkıldığı için hocalar Dar-ül Hikme yerine internetten aldıkları bilgilerle ders anlatıyor.
    Şubat 10, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

     

    Mekke dünyanın ruhu, Medine kalbi, Bağdat ise aklıydı. Ortadoğu’nun ortasındaki bu şehir, Osmanlı için yüzyıllar boyunca davaların temyiz makamı oldu. Nerede hata yapılsa, yanlış bir karar alınsa ümitsizliğe mahal yoktu. Çünkü yanlış hesap Bağdat’tan dönerdi. Geylanî, Sühreverdî, Hallac-ı Mansur, İmam Ebu Hanife gibi büyük âlimlere ev sahipliği yapan coğrafya, İslam dünyasının merkezi konumundaydı. Tarih boyunca Mezopotamya’ya yerleşen halkların gözbebeğiydi Bağdat. Gönüllerini ‘Bağdat’ diye isimlendiren şairlerin yeryüzü cenneti, ‘Darüsselam’dı. Hepsi Irak’ta bulunan Kûfe, Bağdat, Kerbelâ ve çevresi, yüzyıllar boyunca bir kültür merkezi olarak kaldı.

    Amerikan uçaklarından İslam coğrafyasının haremi Bağdat’a düşen bombalar, şehre tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşattı. İlim ve kültür medeniyeti, kimliğinden çok şey kaybetti. Şimdi ülke yeniden inşa ediliyor, yaralar sarılıyor. İlim camiasının toparlanması ise bu kadar kolay olmayacak. Sahip oldukları yüzlerce yıllık birikimi kaybeden ilim adamlarına ağır bir miras kaldı. Sadece insanlarını değil, camilerini, medreselerini, kütüphanelerini kaybeden ülkedeki ilim ve kültür hayatını, Bağdat Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Irak Öğretim Görevlileri Birliği Başkanı Prof. Dr. İsam Kadhem el- Rawi ile konuştuk.

    -Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonraki dönem size neler getirdi?

    Saddam’ın gidişine memnun olduk. Fakat ABD’nin gelişine de sevinmedik. Siyasi rakiplerine her türlü sıkıntıyı yaşatan Saddam, bilim adamlarıyla uğraşmadı. Çünkü bizler siyasetten uzak insanlardık. 1990’da Amerika ambargosu başlayana kadar ortalama bin 500 dolar civarında maaş alıyorduk. Araştırma yapanların aylık geliri daha yüksekti. Ambargodan sonra ise asgari standartlarda yaşamak için 150-200 dolar gerekirken maaşımız 5 dolara kadar düştü. 1995’te ben 6 dolarla geçinmeye çalışıyordum. Bu nedenle Yemen’e kaçtım. Benim gibi birçok öğretim üyesi ülkeyi terk etti. Yurtdışına çıkamayanlar köylerine dönüp tarımla uğraşmaya başladı. Hayat o kadar zorlaşmıştı ki elimizde ne var ne yok satarak geçinmeye çalışıyorduk. Evinin eşyalarını, odalarının kapılarını satan arkadaşlarım vardı. 12 yıl boyunca üniversite hocaları bir öğün yemekle yetindi. 2000 yılında maaşlar yeniden yükselmeye başlamıştı. Durum biraz düzelince arkadaşlarımızın bazıları Irak’a geri döndü. İşgalden önce öğrenci sayısı da oldukça artmıştı.

    -ABD’nin işgal öncesinde iddia ettiği gibi Irak üniversitelerinde kimyasal silah çalışmaları yapılıyor muydu?

    1991’deki Körfez Savaşı’nda teknik malzemenin neredeyse tamamı ve laboratuvarlar imha edildi. Sahip olduğumuz imkanlar dersler için bile çok yetersizdi. Fakat şu var ki kimyasal araştırma yapmak başka, silah üretmek başka. Irak’ta kimyasal silah üretildiği iddiaları büyük bir yalandan ibaret. İşgalden önce Saddam yönetiminin aldığı karara göre gözlemcilerin istediği bütün bilgiler verilecekti. Belge saklayanların cezasının idam olduğu açıklandı. Gözlemcilerin araştırma yapmadıkları, bilgi almadıkları hiçbir kurum kalmadı; ama bir şey bulamadılar. Çünkü ilaç bile üretilemeyen Irak’ta bu tür çalışmaların yapılması imkansızdı.

    -ABD, bahçelerinde cephanelik olduğu gerekçesiyle askeri üslerin yanında okulları da bombaladı. Saddam Hüseyin’in okullara silah depoladığı doğru mu?

    Kesinlikle hayır. Okulları askeri kamp ve silah deposu olarak kullanan Amerikalılardır asıl. Felluce’de isyanın başlama nedeni, eğitim kurumlarının bu şekilde kullanılmak istenmesiydi. Hatta şu an Samarra’daki okullar işgal altında. Saddam Hüseyin bir zalim ve diktatördü, bunu kabul ediyorum. Fakat, kesinlikle okulları askeri bölge olarak kullanmadı. Devlet her zaman üniversiteye karşı çok cömertti. Hangi teknik malzemeyi istersek alabiliyorduk. Amerika, İngiltere ve Almanya’da üretilen cihazları onlardan önce biz kullanıyorduk. Amerikalılar, gelir gelmez iletişimimizi kopardılar, telefonlarımızı kestiler. Hatta o dönemde elektrik bile kullanamadık. Geçici hükümet kurulana kadar üç ay himayesiz kaldık. Üniversitenin ihtiyaçları konusunda hiç yardım görmedik. Şimdi yavaş yavaş bir düzelme yaşanıyor.

    -Savaş sırasında üniversitelerde neler yaşandı?

    Savaş başlayana kadar devam eden eğitim, Amerikan saldırısından sonra durdu. Çok büyük yıkımların olduğu bu döneme rağmen 9 Nisan’da savaş bitince eğitimi tamamlama kararı aldık. Nisan ve mayıs ayları hazırlıkla geçti. Haziran, temmuz ve ağustos süresince de dersler devam etti. Teorik eğitime ağırlık vererek eksiklikleri aşmaya çalıştık. Fakat, elektrik yoktu; anfiler yıkılmış, oturaklar parçalanmıştı. Ayrıca ambargo nedeniyle yurtdışına çıkanlara ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan 2 bin öğretim üyesi de eklenmişti. Kız öğrencilere yönelik kaçırma girişimleri oluyordu. Hâlâ büyük bir kaos yaşanıyor, can güvenliğimiz yok. Üniversite hocaları, aydınlar öldürülüyor. Güvenlik sorununu çözemediğimiz için öldürülen öğretim üyelerinin maaşı kesilmesin, aileleri mağdur olmasın diye uğraşıyoruz. Tüm bunlara rağmen hocalar ders anlatıyor, öğrenciler okula geliyor. Elhamdülillah eğitim durmadı, fakat çok zorluk çektik.

    -Kim öldürüyor öğretim üyelerini?

    Bunu kimse bilmiyor… Bazıları işgal güçlerine karşı çıktıkları için öldürüldü. Ama bunların sayısı beşi altıyı geçmez. Geri kalanlara ne olduğunu bilmiyoruz. Katledilen öğretim üyelerinin sayısı 200’e yakın. Doktorları, mühendisleri, cami imamlarını da eklersek rakam 300’ü bulur. Başka şansı kalmayan hocalar Yemen, Ürdün, Türkiye gibi komşu ülkelere kaçtı. Özellikle doktorlar ve fen bilimleri alanlarının çalışanlar üzerinde büyük bir baskı vardı. Bu kargaşa içinde kimler kaçtı, kim kayboldu ya da öldürüldü bilmek çok zor. Irak’ta hâlâ bilinmeyen öyle çok şey var ki…

    -Saddam döneminde Irak’tan kaçan ya da sürgüne gönderilen hocalar geri döndü mü?

    Irak’ı terk edenlerin sayısı binlerceydi. Geri dönenler ancak 10-15 kişi. Onlar da işgali hoş gördükleri için döndü. İş imkanı yok. Dönseler de işsiz kalacaklar.

    -Öğretim Üyeleri Birliği 2003’te kurulduğuna göre haklarınızı aramak için Amerikalılarla muhatap oldunuz herhalde. Aranızdaki diyalog nasıldı?

    Kesinlikle onlarla diyaloğa girmedik. Geçici Irak hükümeti kurulana kadar hiçbir resmi bağlantı kurmadık. Kişisel çabalarımızla ayakta durmaya çalıştık. Onlar da bizimle uğraşmadı. Ancak seminerler, konferanslar, toplantılar düzenleyerek bir güç olmaya başladığımızda işbirliği önerdiler. Kesin bir dille reddettik. Amerikalılarla aynı masa etrafına oturmamızın ilk şartı ülkemizi terk etmeleri.

    -Bağdat yüzyıllar boyunca İslam âleminin aklı olarak kabul edildi. Tarih boyunca Bağdat’a yolu düşen medeniyetlerin bıraktığı izler ne durumda? Kültür hayatından geriye ne kaldı?

    Bütün kütüphaneler harap oldu. En acısı da 1200’lü yıllardan kalma yazma eserlerin bulunduğu tarihi Dar-ül Hikme’nin de bunlar arasında oluşu. Binlerce el yazması yakıldı. Bağdat’taki Irak Ulusal Kütüphanesi artık yok. Mustansıriyye, Musul ve Basra üniversitelerinin kütüphaneleri de. Din, kültür ve tarihle ilgili tüm eserleri kaybettik. Şimdi kütüphanelerimizi yeniden kurmaya çalışıyoruz. Fakat maalesef yüzlerce yıllık birikimin geri dönmesi mümkün değil. Sadece Bağdat ve Teknoloji üniversiteleri zarar görmedi. Ama bu üniversitelerin kütüphanelerinde eğitim amaçlı kaynaklar dışında eser yoktu. Müzeler de işgalden nasibini aldı. Bağdat Müzesi’ndeki eserlerin yüzde 90’ı parçalandı ya da çalındı. Burada 10 bin yıllık eserler vardı. Yapılanlar açıkça gösteriyor ki Amerika’nın asıl hedefi bir kültürü tamamen yok etmek. Tarihi şehirler, askeri kamplara çevirildi. Babil’de, Musul’da tanklar tarihi eserleri biçerek ilerliyor. Irak’ta bu işgal esnasında meydana gelen tahribatın tarih boyunca başka bir yerde yaşandığını sanmıyorum.

    -Şu anda Irak’taki üniversitelerin durumu nasıl?

    Irak’ta 20 devlet üniversitesinin yanı sıra teknik eğitim veren enstitüler de bulunuyor. Aralarında Bağdat, Nehrin, Mustansıriyye, Basra, Musul üniversiteleri gibi büyük kurumlar var. Ayrıca Erbil, Süleymaniye, Dohuk, Kerkük, Babil, Necef, Kerbela, Kadisiyye şehirlerinde de üniversite var. Bu kurumların çoğu ABD işgali esnasında kısmen ya da tamamen yıkıma maruz kaldı. Mustansıriyye, Musul ve Basra üniversiteleri de çok büyük hasar gördü. Sadece Bağdat’taki 6 üniversiteye ve yüksek okullara 20 bin öğrenci devam ediyor. Irak genelindeki toplam üniversite öğrencisi sayısı ise 100 bin civarında. Irak Öğretim Üyeleri Birliği’nin 400’ü kadın, bin 750 üyesi var. Teknik malzeme ve kaynak eksikliğine rağmen eğitim sürüyor. Şu anda derslerde ağırlıklı olarak internetten indirdiğimiz bilgileri kullanıyoruz. Kişisel bağlantılarımızla yurtdışındaki dostlarımızdan yardım alıyoruz. Arkadaşlarımız, Amerika ve Avrupa’dan bile kitap gönderiyor. Bunları fotokopi yoluyla çoğaltarak dağıtıyoruz. Allah’a şükür idare ediyoruz. Ölmedik, çalışıyoruz…

    28 şubat 2005

    Related Posts

    açe’de bir devrin sonu

    Şubat 5, 2021

    patani barışı özlüyor!

    Şubat 13, 2015

    yüzlerce kimlik tek potada!

    Şubat 13, 2015
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.