Devlet, isteyen sanığa avukat tahsis ediyor. Ancak ceza mahkemelerinde yargılanan sanıkların yüzde 90’ının avukatı bulunmuyor. Asıl ilginç olan ise avukatsız yargılananlar daha az ceza alıyor, daha fazla beraat ediyor.Adliye, iddianame, tutanak, vekil, müvekkil, soruşturma… Değil mahkemelerde dava takip etmek, bu kavramları peş peşe sıralamak bile yoruyor insanı. Hukuk mevzuatına ise hiç girmeyelim. Kazara bu dilde kurulmuş birkaç cümle duyacak olsak lügatsiz çözmenin imkânı yok. Neyse ki avukatlar var. Hukukçunun işi, adaletin tecellisine vesile olmak neticede. Ama meseleye farklı açılardan bakınca bu derece konforlu yorumlar yapmak mümkün olmayabiliyor. Sisteme yöneltilen küçük bir soru devasa problemleri gözler önüne seriyor…
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlileri İdil Elveriş, Seda Kalem ve Galma Jahic, geçtiğimiz haftalarda çokça tartışılacak bir araştırma yayımladı. İstanbul’daki ceza mahkemelerinde avukatla temsilin ulaşılabilirliği ve etkisini sorgulayan çalışma için seçilen başlık, sonucu net biçimde ortaya koyuyor: Mahkemede Tek Başına… Bir buçuk yıl içinde inceledikleri 848 dava dosyası, hapis istemiyle yargılanan 10 sanıktan 9’unun mahkemenin hiçbir aşamasında avukat tarafından temsil edilmediğini ortaya koyuyor. Sulh ceza ve asliye ceza mahkemelerinde sanıkların yüzde 90’ının avukatı yok. Ağır cezada bu oran yüzde 60 civarında. Yani zanlılar hakikaten mahkemede tek başına.
1992 yılında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) yapılan değişiklikle Türkiye’de uygulamaya başlatılan adli yardım, hemen hemen aynı şekilde ilerliyor. Sanıklara hakları okunuyor ve imkânı olmayan zanlılar için avukat tayin ediliyor. Baronun kontrolü dâhilinde hizmet veren avukata da müdafi deniyor. Yasa gereği sanığın engelli ya da 18 yaşından küçük olması hâlinde avukat tahsis edilmesi zorunlu. Diğer durumlarda ise talebe bağlı.
Müdafilik sistemi, uygulamaya konduğu tarihten beri, savunma ücretinin düşük tutulması ve ödemelerin vaktinde yapılmaması sebebiyle pek çok kez tartışma konusu oldu. Bu hizmete ayrılan fonlar 2002 yılından beri 10 kat artarak 66 milyon 700 bin Avro’ya ulaştı. Yasanın kapsama alanı birkaç kez değiştirildi. 2005’te zorunlu müdafiliğin kapsamı 5 yıl ve üstünde hapis talebiyle yargılanan tüm sanıkları kapsayacak şekilde genişletildi. Bu durum, müdafilere yönelik talep ve maliyette patlamaya sebep olunca Aralık 2006’da yeni bir düzenlemeye gidildi. Halen geçerli olan bu yasaya göre bir sanığa zorunlu müdafi tayin edilmesi için 5 seneden başlayan bir mahkûmiyet talebiyle yargılanması gerekiyor. Bu sınır, ağır cezaların bile ancak bir kısmını kapsayacak ciddi suçlara tekabül ediyor.
Sistem çetrefilli ve yüksek maliyetli olunca görülen lüzum üzerine değişiklik yapılması doğal elbette. Ancak Elveriş, Kalem ve Jahic’in belirttiğine göre bugüne kadar müdafiliğin etkinliği ve erişilebilirliğini ölçen bir araştırma yapılmamış. Seda Kalem’e göre böyle bir araştırma, 2005 yılında müdafilik zorunlu hâle getirilmeden önce yapılsaydı sistemin ciddi sorunları olduğu ve zorunlu müdafiliği kaldıramayacağı görülecekti. Ancak maalesef Türkiye’de araştırmaya dayalı konuşma ve yasa yapma geleneği yok. Haliyle çözüm için deneme yanılma yöntemi kullanılıyor. Böyle bir ortamda ‘adalete daha fazla kaynak ayrılsın’, ‘personel sayısı artsın’ tartışmalarını da anlamsız buluyor Kalem: “Tamam, kaynak ve personel artsın, ama meseleyi çözmeden kaynağı artırmak daha fazla kaynağın israf edilmesi anlamına gelecek. Bizim raporumuz, mevcut sistemde birtakım sorunlar olduğunu gösteriyor. Kaynağınızı ikiye katlasanız da bu sorunlar varlığını koruyacak.”
Sanıkların mahkemede avukatla temsil edilmesi hukukta ‘silahların eşitliği’ kavramıyla izah ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre bir kişiyi hâkimiyle, savcısıyla, polisiyle hapse atan devlet, sanığa adil yargılanma güvencesi vermek durumunda. İmkânı olmayanlara avukat tahsis edilmesi de bunun yollarından biri. 15 yıl önce başlatılan müdafilik sistemi bu yolda atılmış bir ilk adım. Peki, bu adımın gerisi nasıl geliyor? Araştırma sonucuna göre bu soruya olumlu cevap vermek mümkün görünmüyor ne yazık ki…
SONUÇLAR, RAHATSIZ EDİCİ
İstanbul mahkemelerinde müdafiliğin erişilebilirliği ve etkisini sorgulayan rapor için öncelikle soruşturma ve kovuşturma dâhil tüm ceza adaleti sürecinde müdafi görevlendirilip görevlendirilmediğine bakılmış. Ve tabii sistemin etkili olup olmadığını görmek için müdafi tarafından temsil edilen sanıkların dava sonuçları da dikkate alınmış. Tablo sadece müdafiler için değil genel olarak avukatlık müessesesi için sorgulanmaya değer mahiyette: Genel olarak yargılamanın en az bir aşamasında avukatı olmuş insanların oranı sadece yüzde 10… Sanıkların yüzde 90’ı yargılamanın hiçbir aşamasında avukat yardımı almamış. Hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin yüzde 74,2’sinin hiç avukatı olmamış.
Araştırma yalnızca İstanbul mahkemelerini kapsadığı için sonuçlar doğrudan genellenemez elbette. Ancak mahkemelerin toplam iş yükünün yüzde 60’ı İstanbul, Ankara ve İzmir’de, ceza davalarının büyük kısmı da İstanbul’da görülüyor. Bu bilgi en azından şöyle bir analizi mümkün kılıyor. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre her yıl yüz bine yakın sanık hapse giriyor. Bu araştırmada bulunan oranları Türkiye geneline uygulayacak olursak bu, belki de yılda 75 bin kadar kişinin avukat yardımından faydalanmadan hapse girdiğini gösterir. Galma Jahic bu verilerden hareketle herkesin avukatı olmak zorunda gibi bir tespite ulaşılmaması gerektiğini düşünüyor. Ona göre önemli olan, insanlara seçim yapma hakkı tanınması: “Avukat tuttuğunda ya da tutmadığında ne tür etkilerle karşılaşacağını bilmeyen bir insan adil yargılanma hakkını kullanamaz. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti. Bu sonuçlar her şeyden önce onun meşruiyeti açısından rahatsız edici.”
Raporun temel çıkarımlarından biri, davasının herhangi bir aşamasıda müdafiden yardım almış kişilerin sadece yüzde 3 civarında olması. İdil Elveriş bu veriyi, “Müdafilik talebe bağlı olduğunda sadece sanıkların yüzde 3’üne ulaşabiliyorsunuz.” şeklinde yorumluyor. Çerçevesi daraltılarak zorunlu olmaktan çıkarılması kimsenin müdafi talep etmemesi anlamına geliyor. Ayrıca araştırmacılar insanların müdafi talep etmek için cesaretlendirilmediği kanaatinde. Avukatlarla yaptıkları yüz yüze görüşmelerde müdafi istemeye niyetlenen zanlıların ‘gerek yok, davayı uzatır’ gibi gerekçelerle vazgeçirildiği iddialarıyla sıkça karşılaşmışlar. Kolluk memurlarının şüpheliyi avukat tutma hakkından haberdar etmediği; polisle işbirliği yaptıkları takdirde hemen salıverilecekleri, avukat talep ederlerse uzun süre gözaltında kalacakları söylenerek caydırıldıkları da şikâyetler arasında.
Avukatla temsilin bu kadar düşük olmasının başka sebepleri de var. Seda Kalem’e göre bunlardan biri insanların mahkemede kendilerini savunabileceklerine inanmaları. Başka bir araştırmada elde edilen sonuca göre ‘ben haklarımı savunabilirim’ diye düşünenlerin oranı yüzde 40’a yakın. Avukatlık ücretlerinin yüksek bulunuyor olması da önemli bir etken elbette. İstanbul nüfusunun yüzde 80’i avukat ücretlerinin pahalı olduğunu düşünüyor.
Raporda bakılan bir diğer husus da müdafiliğin etkisi. Araştırma sonucunda ulaşılan rakamlara göre avukatı olmayanlar olanlardan daha az ceza alıyor. Sonuçları kesin bir dille ele almaktan kaçınan Jahic, “Zihnimizde birtakım soru işaretleri oluştu.” demekle yetiniyor. “Bu bir sebep sonuç ilişkisidir demiyorum; ama araştırılması gerekiyor. Tamamını avukat iyi olmadığı için böyle oldu diyerek açıklayamıyoruz belki; ama bizi gerçekten rahatsız eden bağlantılar gördük. Bunların daha derinlemesine araştırılması gerekiyor. Neden avukatı olmayan insanlar avukatı olanlara kıyasla daha az ceza alıyor? Daha fazla beraat ediyor? Bunlara gerçekten bakılması gerekiyor.” Jahic, müdafiliğin sadece adalet meselesi değil aynı zamanda bir kaynak sorunu olduğunun da altını çiziyor. Bir yere kaynak ayırıyorsanız sonuç alıp alamadığınıza bakmanız gerekir.
HAKLARI OKUMAK BAŞKA, ANLATMAK BAŞKA
Müdafilik avukatlar açısından da isteğe bağlı. Sadece baroların CMK servisine kayıtlı avukatlar veriyor bu hizmeti. Düşük ücret ve ağır iş yükü nedeniyle kıdemli ve belli bir müşteri kapasitesi olan avukatlar müdafilik yapmayı pek tercih etmiyor. Araştırmada görüşlerine başvurulan hâkim, savcı ve avukatların kendileri müdafilerin genç ve tecrübesiz olduğunu kabul ediyor. “Ancak sonuca etki eden tek şey, avukatların yeterince iyi olmaması olabilir” diyor İdil Elveriş. “Belki de avukat talep eden kişilere yönelik bir önyargı var… Avukat istemişse suçludur gibi bir düşünce varsa ve bunun sonucunda avukatı olmayanlar daha fazla beraat ediyorsa burada ciddi bir eşitsizlik sorunu ortaya çıkar.” Bu sadece bir spekülasyon tabii. Bu aşamada yalnızca birtakım sonuçlar var ortada, sebeplere ayrıca bakmak gerekiyor.
Mahkeme prosedürlerinin yoruculuğu kadar ağır ve ağdalı hukuk dili de daha hâkim karşısına çıkmadan yoruyor insanları. Buna bir de Türkiye’de en küçük resmî işlemlerde bile adli sicil kaydının istendiğini eklediğimizde hâkim huzurundan aklanarak ayrılmak hayati önem arz ediyor. Bütün bu veriler yan yana koyulduğunda avukat talebinin artması beklenirken rapora yansıyan oranları nasıl yorumlamak gerekiyor peki? Elveriş, hukuk dilinin ortalama insan için anlaşılmaz olduğunun altını çiziyor. “Bir insana hakkını anlatırken hukuk literatürünün dilini kullanırsanız, anlamaz. Küçük bir araştırma yapıp insanlara haklarını kanundan okuduk. Ve sonucu gördük.”
Savcı ve polis tarafından sanıklara okunan metinde ifade verene “müdafi tayin etme hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse Baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği, isterse müdafiinin ifade ve sorguda hazır bulunabileceği” bildiriliyor. Ayrıca “ileride yargılama giderleri ile mahkûm olan sanıklardan müdafie ödenen ücreti ödeyebilecek durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkının bulunduğu” hatırlatılıyor. Sorguda bulunmanın verdiği heyecan ve paniğe sanıkların eğitim durumunun genellikle düşük olduğu eklendiğinde müdafi, tayin, rücu gibi günlük dilde karşılığı olmayan kelimeleri anlama ihtimalleri iyice düşüyor Elveriş’e göre. “Avukat tayin edilmesi deyince başka şehre atamayı falan anlıyorlar. Bu insana her şeyden önce müdafi ne demek, tayin ne demek onu anlatmanız gerekiyor. Yasal hakkını anlaşılmaz kılarsanız insanlar mahkemede savunmasız kalır.” Nitekim öyle olduğu da görülüyor. Geçtiğimiz haftalarda kitap olarak da basılan araştırma, İstanbul Barosu’na ve Adalet Bakanlığı’na gönderilmiş. Bakanlık üç araştırmacıdan görüşme talep etmiş, takvimin netleşmesi bekleniyor. Baro’dansa henüz ses seda yok…
AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ*
Büroda sözlü danışma 110 YTL, Her türlü dilekçe yazma 130 YTL Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için 220 YTL, Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.100 YTL, Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 500 YTL
*Rakamlar İstanbul Barosu’ndan alınmıştır.
TÜRK ADALETİNİN RÖTGEN SONUÇLARI:
Tüm sanıklar içinde müdafi yardımı alanların oranı yüzde 2,8; özel avukatı olanların oranı ise yüzde 6.
Şüphelilerin yüzde 92,8’inin ifadesi alınırken avukatı olmamış.
İlk duruşmadan itibaren avukatı olmayan sanıklar arasından çok azı daha sonra avukat talep etmeye karar vermiş.
Sulh ceza mahkemelerinde sanıkların yüzde 96,3’ünün hiç avukatı olmamış.
Asliye ve ceza mahkemelerinde sanıkların yüzde 88,6’sının hiç avukatı yok.
Ağır ceza mahkemelerine ise bu oran yüzde 57,7.
Hapis cezasına çarptırılanların yaklaşık yüzde 75’i bir avukat tarafından temsil edilmemiş.
Hem asliye ceza hem de ağır ceza mahkemelerinde en düşük mahkûmiyet oranları hiçbir şekilde avukat tarafından temsil edilmeyen sanıklara ait.
Avukatla temsil edilmeyen sanıkların yargılama öncesinde tutuklanma oranı özel avukatı veya CMK avukatı olan sanıklara göre daha düşük.
Ağır Ceza Mahkemelerinde CMK avukatları tarafından temsil edilmiş sanıklar en yüksek mahkûmiyet oranına sahip.
Hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin yüzde 74,2’si bir avukat tarafından hiç temsil edilmemiş.
14 ocak 2008