Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Kitabiyat - bir vazo ne anlatır?

    bir vazo ne anlatır?

    Osmanlı Sarayı’nda Japon Rüzgârı, Millî Saraylar Koleksiyonu’nda yer alan Japonya menşe’li eserlerden hareketle bir dönem okuması çalışması.
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Bir mekânda kullanılan eşyaların geçirdiği değişimi gözlemlemek; günün kültürüne, ekonomik seviyeye, politik hatta ideolojik tercihlere kadar çok şey söyler insana. Hele bu keyifli keşif için seçilen mekân Osmanlı Sarayı ise her kategori için kitap yazılsa yeri. Yazılmış da nitekim. Osmanlı Sarayı’nda Japon Rüzgârı, Millî Saraylar Envanterine kayıtlı Japon menşe’li eserlerden hareketle sosyolojik bir okuma çalışması. Kitapta, 18 ve 19’uncu asırlarda saraya giren sanat eserlerinden yola çıkarak Japonya ve Osmanlı arasındaki kültürel ilişkiler yorumlanıyor.

    İpekyolu, Ortaçağ boyunca Doğu’nun zenginliklerini Batı’ya taşıyan bir koridor vazifesi görüyor. Şark’ın zenginlikleri; Avrupa’da, masalları süsleyen efsanevi bir dünya hayaline tekabül ediyor. Devran bu, karar kılmıyor elbet. Zamanla birlikte ibre Batı’ya kaydığında mazinin gözdesi Doğu toplumları sahip olduklarından duydukları şüpheyle Batılılaşmaya doğru kırıyor dümeni. Modernleşme sancısı çeken Osmanlı, zaruri istikametten dönemiyor ancak kendini inkâr etmek de istemiyor. Japonya, geleneksel yapısını koruyarak modern, güçlü bir dünya devleti olmaya doğru ilerlerken umut ışığı oluyor devri geçmiş Cihan İmparatorluğu’na. Avrupa dışında modernleşmeyi, güçlenmeyi başarmış kendinden de feragat etmemiş Asya Devleti, İslamcılığın ‘Batının fennini alacağız amma ahlakından uzak duracağız’ düsturunu kuvvetlendiriyor. Osmanlı Hanedanı, Almanlara duyduğu zorunlu yakınlığa benzer şekilde Japonlara yöneliyor.

    Asırlarca dünyaya kapalı kalan Japonlarla Osmanlı Türkiye’si arasında 19’uncu asır ortalarına kadar doğrudan herhangi bir ilişki yok. İki ülke 19’uncu yüzyılda modern dünyada ayakta kalabilmek için Batı ile eklemlenme sürecine giriyor. Yakınlaşmaları da, Düvel-i Muazzama dünyasında ayakta kalmanın gerektirdiği stratejiler ve mücadeleler kadar, modern dünyada reformların nasıl sağlanacağı arayışı sebebiyle gerçekleşiyor.

    Resmî temaslar 1887’de İmparator Meiji’nin yeğeni Prens Komatsu ve eşini İstanbul’a yollamasıyla başlıyor. İkinci Abdülhamid’in gönderdiği heyetin iade-i ziyareti ise Japonya ve Türkiye arasında muhterem bir hatıra olarak varlığını muhafaza eden Ertuğrul Fırkateyni faciası ile neticeleniyor.

    Asırlarca dünyaya kapalı kalan Japonya Osmanlı’yı geleneklerine sadakatiyle, Batı’yı nev’i şahsına münhasır sanat üslubu ve eserleriyle kendine hayran bırakmış durumda. ‘Japonkâri’ eserler Avrupa asilzadelerinin hanelerinden sonra Osmanlı Sarayı’nı süslemeye başlıyor. Japon dışişlerinin İslam dünyasına yolladığı ilk heyet İran’ı ziyaretinin ardından İstanbul’a avdetlerinde Sultan Abdülhamid’le iki kere görüşüyor. Padişah heyetten önce bugünkü Japonya hakkında ayrıntılı bir rapor yazmalarını istiyor. İkinci talebi ise ülkelerine dönmeden önce Topkapı Sarayı’nda bulunan Uzakdoğu porselenlerini, Çin ve Japon olarak ayırmaları. Heyet Başkanı Yoshida Masaharu’nun seyahatnamesindeki ifadeye göre “Kolları paçaları sıvayıp” işe girişiyorlar.

    İlişkiler sıklaşınca Japon tüccar Nakamura, Beyoğlu’nda ülkesinden getirdiği eserlerin satıldığı bir mağaza açıyor. 30 Haziran 1897’de düzenlenen satış belgesine göre saraya aralarında vazo, tepsi, ipekli kumaş, yelpaze, masa, sepet, sandalye, dolap, perde, kamış sandalyenin de bulunduğu 50 kalem Japorkâri eser satılıyor.

    Millî Saraylar koleksiyonunda yer alan Japon eserleri üzerinde yapılan araştırmalar, Osmanlı sarayına giren eserlerin geleneksel Japon hayat tarzına göre değil, Avrupai zevke uygun hazırlandıklarını ortaya koyuyor. Sarayda kullanılan eserlerden hareketle hazırlanan bu çalışmayla, Asya’nın iki ucunda yer alan Japonya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki siyasi ilişki ve kültürel etkileşim yorumlanmaya çalışılıyor.

    23 aralık 2013
    Related Posts

    Yaşar Kemal Sahaflar Çarşısı’nda

    Ekim 28, 2023

    sahaflık kabuk değiştiriyor

    Mayıs 28, 2020

    okur, yazar bir sahafın sandık odasından…

    Mayıs 2, 2020
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.