Hep; eski, nadir eserlerden, koleksiyonlardan bahsedecek değiliz ya, bu sefer de dumanı üstünde bir kitap hakkında söyleyeceklerimiz var. Emin Nedret İşli’nin geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan Sahafnâme kitabından söz ediyoruz. Kitap yeni olsa da içeriği NadirKitap takipçilerini yakından ilgilendiriyor. Turkuaz Sahaf Nedret Bey; mesleği sayesinde haberdar olduğu, gördüğü, alıp sattığı ve hatta bir kısmını şahsi koleksiyonuna kaydettiği evrak hakkında kaleme aldığı yazılarda kıymetli bilgiler veriyor.
Sahafların öncelikli işi, birileri için vazifesini tamamlamış evrakı yeni talipleriyle buluşturmak şüphesiz. Ancak bir kitabın ya da efemeranın ifade ettiği manayı, tarihi ve kültürel alanda oturduğu bağlamı netleştirmek için yine onların yardımı gerekiyor. Bu sebeple alıp sattıkları malzemeyi tanımak da vazifeleri arasında. Sahafnâme, bu beklentiye tatmin edici bir cevap veriyor. Kitapta yer alan yazılar, İşli’nin mesleği gereği varlığından haberdar olduğu belgelerden hareketle kaleme alınmış. İlk metin, İbnülemin Mahmut Kemal İnal’la ilgili. Şahsi koleksiyonunda İbnülemin’e dair pek çok önemli evrak bulunan Nedret İşli, İbnülemin’in uğrak yerlerinden olduğunu kaydettiği Tahir Ağa Tekkesi’nden aldığı kitaplar arasında, ona ait el yazısı bir hiciv defteri buluyor. Dostlarının belirttiğine göre İbnülemin gizli bir Orhan Veli takipçisi. Modern Türk şiiriyle hiç ilgilenmemesine hatta küçümsemesine rağmen Orhan Veli’nin yazdıklarını takip ettiği söyleniyor. Defter, bu bilgiyi kısmen doğruluyor. İbnülemin’in Orhan Veli’nin vefatı üzerine yazdığı hiciv, genç şairden haberdar olduğunun ispatı. Fakat kitap sayesinde haberdar olduğumuz şiiri okuduktan sonra ortada bir hayranlık olduğu iddiası epey zayıflıyor…
“Ben sahafım, öncelikli işim kitap almak, kitap satmak.” diyor Nedret İşli. “Edebi ya da akademik bir iddia içinde değilim. İşi biraz daha hoşlaştırıp keyifli hale getirerek sattıklarım ve satacaklarım hakkında fikir vermek ayrıca da elimden geçen malzemenin kaydını tutmak için yazıyorum.” Sahafnâme’yi de alıp sattığı ya da bulup sakladığı malzemenin kütük defteri kabul ediyor. Büyük kısmı geçtiğimiz yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmış yazılarda edebiyat tarihinin meşhurları bir görünüp bir kayboluyor. Hasan Âli Yücel, Nahid Sırrı Örik, Cahit Sıtkı, Feridun Fazıl Tülbentçi, Şevket Rado, Abdülbaki Gölpınarlı, Halit Ziya Uşaklıgil, Nazım Hikmet, Neyzen Tevfik…
İşin belge yönü önemli elbette. Ancak yazıların bir sahaf tarafından yazılmış olması ayrı bir zenginlik katıyor kitaba. 1970’lerin başlarından beri camiayla yakın ilişki içinde olan İşli, 40 küsur yıllık şahitliklerini ve bilgi birikimini de yansıtıyor yazılarına. Abdülbaki Gölpınarlı’nın Konya’da bir Bektaşi Babası’nın terekesinden çıkan ve Gölpınarlı Bibliyografyası’nda yer almayan risalesinin izini sürerken tezlerden birini, Şinasi Akbatu’dan naklettiği bir hatıraya dayanarak çürütebiliyor söz gelimi. Ya da Neyzen Tevfik’le aynı karede bulunan kişinin Ahmed Refik olduğunu tespit ederek bir fotoğrafın hikayesini tamamlayabiliyor.
Madem söz buraya geldi, zevkle okunacak diğer yazılar hakkında fikir versin diye detaya girelim. Neyzen’in Büyükada’da bir tektekçi meyhanesinde, şaraphanede çekilmiş fotoğrafını bir müzayededen alıyor İşli. Neyzen tespit edilmiş ancak yanındakinin kim olduğu bilinmediği için fiyatı olması gerekenin altında kalmış. Hikayenin kahramanı; karede bulunan diğer kişi aslında, Reşat Ekrem Koçu’nun da hocası olan Tarihçi Ahmed Refik. Osmanlıcı olduğu ve tarih tezine karşı çıktığı için Darülfünun’dan atılıyor Ahmed Refik. Yaşadığı küskünlükle Büyükada’ya çekiliyor ve birkaç arkadaşı dışında kimseyle görüşmüyor. Neyzen Tevfik o arkadaşlardan biri. Belli ki teselli için gitmiş Ada’ya. O akşamın hatırasına bir fotoğraf çektirmişler ve Neyzen bir de şiir yazmış Ahmed Refik için;
“Oku dârü’l-fünûn-ı ıztırâbı, hatm-i âlâm et
Bitir Şeh-nâme-yi, her-kahr-ı tenvîr-i serencâm et
Barış hîçî-yi mutlakla, unut efsâne-yi ömrü
Adem meyhânesinden gönlüne bir cür’a ikrâm et…” ‘Boşver’ diyor kısacası, ‘Sandığın kadar kıymeti yok bunların. Üstünde durmağa değmez…’
Yazar, kullandığı malzemeyi ilk elden alan kişi olmanın ayrıcalığını da kullanarak yazılara konu ettiği evrakı ne zaman, nerede, kimden aldığı bilgisini de eklemiş yazılara. İşli, Türkiye’de dikkate alınmasa da, bu bilgilerin sahafiye malzeme açısından önemli olduğu kanaatinde; “Bizim tarihimizde çok ihmal edilmiş bir şeydir menşeini bilmek ve söylemek. Halbuki malzemeye kıymet katar. Bir evrakın Gani Yener kütüphanesinden çıkmış olması önemlidir mesela. Avrupa’da dikkat ederler buna. Türkiye ile ilgili bir kitap, Şefik Atabey koleksiyonundan çıkmışsa yeri ayrıdır.”
Tarihe mâl olmuş kişi, kurum ve olaylara dair bilgilendirici ve keyifli yazıların yer aldığı Sahafnâme’yi sahafların tanıtım nüshası kabul etmek gerekiyor Nedret Bey’e göre. Öncelikli amacı, okura bir sahaf dükkanında bulunması muhtemel malzemeyi tanıtmak ifade ettiği, edebileceği anlama işaret etmek. Serinin ikinci ve üçüncü kitabının içeriği de şimdiden netleştirmiş gibi. Umarız okurların, edebiyat tarihi metinlerinin bulunduğu ilk kitaptan sonra biyografilerin ve sahafların yakın tarihine dair metinlerin yer alacağı yeni kitapları çok beklemesi gerekmez…
“Ben sahafım, öncelikli işim kitap almak, kitap satmak.” diyor Nedret İşli. “Edebi ya da akademik bir iddia içinde değilim. İşi biraz daha hoşlaştırıp keyifli hale getirerek sattıklarım ve satacaklarım hakkında fikir vermek ayrıca da elimden geçen malzemenin kaydını tutmak için yazıyorum.” Sahafnâme’yi de alıp sattığı ya da bulup sakladığı malzemenin kütük defteri kabul ediyor. Büyük kısmı geçtiğimiz yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmış yazılarda edebiyat tarihinin meşhurları bir görünüp bir kayboluyor. Hasan Âli Yücel, Nahid Sırrı Örik, Cahit Sıtkı, Feridun Fazıl Tülbentçi, Şevket Rado, Abdülbaki Gölpınarlı, Halit Ziya Uşaklıgil, Nazım Hikmet, Neyzen Tevfik…
İşin belge yönü önemli elbette. Ancak yazıların bir sahaf tarafından yazılmış olması ayrı bir zenginlik katıyor kitaba. 1970’lerin başlarından beri camiayla yakın ilişki içinde olan İşli, 40 küsur yıllık şahitliklerini ve bilgi birikimini de yansıtıyor yazılarına. Abdülbaki Gölpınarlı’nın Konya’da bir Bektaşi Babası’nın terekesinden çıkan ve Gölpınarlı Bibliyografyası’nda yer almayan risalesinin izini sürerken tezlerden birini, Şinasi Akbatu’dan naklettiği bir hatıraya dayanarak çürütebiliyor söz gelimi. Ya da Neyzen Tevfik’le aynı karede bulunan kişinin Ahmed Refik olduğunu tespit ederek bir fotoğrafın hikayesini tamamlayabiliyor.
Madem söz buraya geldi, zevkle okunacak diğer yazılar hakkında fikir versin diye detaya girelim. Neyzen’in Büyükada’da bir tektekçi meyhanesinde, şaraphanede çekilmiş fotoğrafını bir müzayededen alıyor İşli. Neyzen tespit edilmiş ancak yanındakinin kim olduğu bilinmediği için fiyatı olması gerekenin altında kalmış. Hikayenin kahramanı; karede bulunan diğer kişi aslında, Reşat Ekrem Koçu’nun da hocası olan Tarihçi Ahmed Refik. Osmanlıcı olduğu ve tarih tezine karşı çıktığı için Darülfünun’dan atılıyor Ahmed Refik. Yaşadığı küskünlükle Büyükada’ya çekiliyor ve birkaç arkadaşı dışında kimseyle görüşmüyor. Neyzen Tevfik o arkadaşlardan biri. Belli ki teselli için gitmiş Ada’ya. O akşamın hatırasına bir fotoğraf çektirmişler ve Neyzen bir de şiir yazmış Ahmed Refik için;
“Oku dârü’l-fünûn-ı ıztırâbı, hatm-i âlâm et
Bitir Şeh-nâme-yi, her-kahr-ı tenvîr-i serencâm et
Barış hîçî-yi mutlakla, unut efsâne-yi ömrü
Adem meyhânesinden gönlüne bir cür’a ikrâm et…” ‘Boşver’ diyor kısacası, ‘Sandığın kadar kıymeti yok bunların. Üstünde durmağa değmez…’
Yazar, kullandığı malzemeyi ilk elden alan kişi olmanın ayrıcalığını da kullanarak yazılara konu ettiği evrakı ne zaman, nerede, kimden aldığı bilgisini de eklemiş yazılara. İşli, Türkiye’de dikkate alınmasa da, bu bilgilerin sahafiye malzeme açısından önemli olduğu kanaatinde; “Bizim tarihimizde çok ihmal edilmiş bir şeydir menşeini bilmek ve söylemek. Halbuki malzemeye kıymet katar. Bir evrakın Gani Yener kütüphanesinden çıkmış olması önemlidir mesela. Avrupa’da dikkat ederler buna. Türkiye ile ilgili bir kitap, Şefik Atabey koleksiyonundan çıkmışsa yeri ayrıdır.”
Tarihe mâl olmuş kişi, kurum ve olaylara dair bilgilendirici ve keyifli yazıların yer aldığı Sahafnâme’yi sahafların tanıtım nüshası kabul etmek gerekiyor Nedret Bey’e göre. Öncelikli amacı, okura bir sahaf dükkanında bulunması muhtemel malzemeyi tanıtmak ifade ettiği, edebileceği anlama işaret etmek. Serinin ikinci ve üçüncü kitabının içeriği de şimdiden netleştirmiş gibi. Umarız okurların, edebiyat tarihi metinlerinin bulunduğu ilk kitaptan sonra biyografilerin ve sahafların yakın tarihine dair metinlerin yer alacağı yeni kitapları çok beklemesi gerekmez…