Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Sanat Penceresi - bu gözler kimin?

    bu gözler kimin?

    Sultan Abdülhamid’in torunu Osman Nami Osmanoğlu’nun kızı Ayşe Adile Osmanoğlu, yüzyıllık bir aradan sonra sergi vesilesiyle Yıldız Sarayı’nda ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

     

    Yıldız Sarayı, Osmanlı Hanedanı’nın son ikametgâhı. Adı anıldığında orada en çok yaşayan ve imparatorluğun son dönemlerine ismini nakşeden Sultan Abdülhamid’i hatırlamamak imkânsız. Tarihî yapı, önümüzdeki günlerde yüz yıl ertelenmiş bir ‘çocuk’ sevincine sahne olacak. II. Abdülhamid’in torunu Osman Nami Osmanoğlu’nun kızı Ayşe Adile Nami Osmanoğlu Tars’ın uzun süredir üzerinde çalıştığı Sultan Portreleri, sarayın Büyük Mabeyn Salonu’nda sergilenecek. Bir torun, yüz yıllık fasıladan sonra dedelerinin evinde ev sahibi rolünü üstlenecek.

    Duygularını ifade edecek kelimeleri yan yana getirmekte zorlanıyor Adile Hanım. Ailesiyle birlikte yaşadığı Mersin’den İstanbul’a her geldiğinde baştan sona gezdiği Yıldız Sarayı’nı Kültür Bakanlığı’ndan özellikle istemiş. “Dedem II. Abdulhamid’in sarayı. Benim için anlamı çok büyük. Herkesin bir kaderi, her şeyin sebebi var. Belki de bu çalışmaları yapmak için geldim ve Türkiye’de kaldım, kim bilir…”

    Adile Hanım, bir yanında Osmanlı tarihi kitapları, öte yanında boyaları, karşısında tuvali, 2 yıla yakın zamanda tamamlamış 36 sultan tablosunu. “Bu kadar yoğun çalışmaya devam edersem Osmanlı tarihi profesörü olacağım.” diyor gülerek. “Mecburen daha yakından tanımak ihtiyacı duyuyorsunuz. Her biri için ayrı araştırma yapmanız gerekiyor. Çalışırken anlamaya da başladım. Karakterlerini tanıdım…”

    Yüzlerini, ifadelerini çizerken ne hissetti acaba? Model aldığı tablolarda hep üzgün yüzler gördüğünü söylüyor. ‘Sonuçta onlar da insan, duyguları var. Karşımda otursalar herhalde gülümserlerdi’ düşüncesi ile neşeli insanlar çizmeye çalışmış.

    Adile Hanım’ın çocukluğu, ilk gençliği, ailesinin sürgünde bulunduğu Fransa’da geçmiş. Hanedan mensuplarına dönüş izni çıktığında, ani bir kararla bir ay içinde Türkiye’ye taşınmışlar. Sesindeki heyecan tonu yükseliyor anlatırken: “Hiç unutmayacağım, 1 Ekim 1974’te babamla geldim. İnsanlar kararımızı hayretle karşılıyor, orada ne yapacaksınız diye soruyordu. Fransa’da iyi bir hayat standardımız vardı. Burada kimseyi tanımıyorduk. Başlarda tedirgin olduk ama halen burada olduğuma göre çok sevmişim demek ki.”

    Temmuzda vefat eden Osman Nami Osmanoğlu, Sultan Abdülhamid hayattayken dünyaya gelen son torun. 1918’de Cenevre’de doğmuş, hiç görmediği dedesi, ismini telgrafla vermiş. Tarihî karar açıklandığında 6 yaşındayken Şark Ekspresi ile çıktığı yolculuktan dönmekte hiç tereddüt etmemiş ve 50 yıllık sürgünü noktalamış.

    Bu kadar zorlu bir hikâyede geçişlerin kolay olacağını kim iddia edebilir? Olmamış da nitekim. Padişah kızı olarak dünyaya gelen Ayşe Sultan’ın Fransa’da büyüttüğü Osman Nami Bey, örfünü korumayı başarsa da Batılı hayatın gereklerine de uyum sağlamış. “Kendinizi korumaya çalışsanız da içinde yaşadığınız toplumdan etkileniyorsunuz.” tespiti Adile Hanım’a ait. Türkiye’ye döndüklerinde ‘Avrupalı’ gözüyle bakılmış aile mensuplarına. Görünüş itibarıyla öyle olduklarını o da kabul ediyor. Ancak tıpkı eskiler gibi, düşünce yapısı ve aile hayatı konusunda son derece muhafazakâr ve dikkatli olunmuş her zaman.

    70’lerde resmî tarih anlatımının da etkisiyle Osmanlı’ya bakış bugünkünden oldukça farklı. Adile Hanım insanların mesafeli hatta tepkili olduklarını hatırlıyor. Bu tepki doğrudan kendilerine yansımasa da muhataplarının her halinden ‘sen bizden değilsin, farklısın’ mesajını almış, dışlandıklarını hissetmişler. O tarihlerde ülkeye dönen pek çok hanedan mensubunun geri gitmesinin sebebi de kendilerini içinde buldukları bu ortam olmuş: “Kimsenin samimiyetine güvenemiyorsunuz. Biz de çok dikkat etmeye başladık. Kendimizi koruma mecburiyetindeydik.”

    Osman Nami Bey’in birlikte getirdiği 3 kızından biri, ilk yılın sonunda dönüş kararı alanlardan. Diğeri ‘Ayten Hanım, yani Sofia,’ Fransa’nın Cholet takımını çalıştıran eski millî basketbolcu Erman Kunter ile evli ve eşinin işi sebebiyle Fransa’da yaşıyor. Ailenin Türkiye’deki tek ferdi Adile Nami Osmanoğlu, uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra Mersin’e taşınmış. O yıllarda kendi tanıtım şirketini kurup sergiler düzenlemiş. Hep sanatla ilgili çalışmaların içinde olmuş. Sanata yatkınlığının genetik kodlarıyla ilgisi olabileceği kanaatinde. Hanedan torunlarının ortak özelliklerinden biri bu. Diğerleri; dünyaya açık olmaları, rahat iletişim kurmaları ve lisan öğrenme konusundaki akıl almaz kabiliyet. 35 yıldır Türkiye’de yaşayan Adile Hanım’ın İngilizce, Fransızca, Almanca ve Türkçeden üçünü ana dili seviyesinde konuşmasını yadırgamamak gerek.

    “Babamdan bana kalan en değerli miras zor şartlarda ayakta kalmak.” diyor laf arasında. Belli ki ondan gördüğü her şeye başka bir kıymet biçiyor. Resme ilgisi de babasıyla ortak. ‘Bir Beyzade, Prens’ diye bahsettiği Osman Nami Osmanoğlu ömrünün son yıllarını resim yaparak geçirmiş. Kızına her zaman “Resim yaparken kimseyi örnek alma, kendi duygularınla hareket et, içinden geldiği gibi çiz.” demiş. O da öyle yapmış. Modern bir tarzda resmettiği tablolarda daha çok gözlere yoğunlaşmış. Gözlerinden tanıdığı 36 Osmanlı padişahını yine gözlerine yüklediği anlamla anlatmaya çalışmış. Bu düşünceden hareketle sergisine Bu Gözler Kimin adını vermiş.

    Sergiye yüklediği çok anlam var. Bunlardan biri de çocuklarına sorumluluklarını hatırlatmak: “Çağ değişebilir, dönemler değişebilir ama siz arkanızda bir tarih taşıyorsunuz. Hep aynı yerde durmalı, çok ölçülü ve dikkatli olmalısınız.”

    27 eylül 2010

     

     
    Related Posts

    sanatçılar arasındaki ihtilaf mezhep ayrılığı gibi…

    Şubat 13, 2015

    eser-i istanbul’un gölgesinde!

    Şubat 13, 2015

    ressam kullarından padişaha!

    Şubat 13, 2015
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.