Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Kitabiyat - göle şiir mayası!

    göle şiir mayası!

    Sapanca Şiir Akşamları, şairlerle dinleyicilerini  11’inci kez bir araya getirdi. Herkes Sapanca’nın şiire, şiirin Sapanca’ya yakıştığında hemfikir. Ancak 10 yılın sonunda bir adım öteye geçmek ve yeni bir şey söylemek gerekiyor…
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    11 yıldır şiir mayası çalınıyor Sapanca Gölü’ne. Bundan olacak bir başkalık var hâlinde. Gün batımıyla beraber kelimeler susuyor; göl, şiirin resmini yapmaya koyuluyor. O şiirini ve serinliğini esirgese ormanla kaplı tepelerin güzelliği eksik kalacak sanki.

    Sapanca Gölü’nün şairmeşrep olduğunu bilenler senede bir uğruyor ziyarete. O vakit iki şiir bir araya geliyor. Değmeyin gölün keyfine. Kıpır kıpır, şıkır şıkır her yanı mutluluktan. Sapancalılar kıyıya birikip bu vuslatı izliyor. Şehrin ışıkları yakamoz olup göle iniyor. Kurbağalar hep bir ağızdan fon müziği yapıyor şiire. Abdülkadir Budak sahneden ‘Aşk beni geçti’ diye sesleniyor göle. Bejan Matur heybesinde biriken ölümlere ağıt yakıyor. Haydar Ergülen büyüklerden devraldığı hikmeti söze bulayıp dantel örtülü bir tepside uzatıyor, ‘Babaannem dedi ki; insan kısadır ve bilmezden gelir kısalığını…’

    17 Ağustos 1999 Sakarya Depremi’nden geriye kalan anlamlardan biri Sapanca Şiir Akşamları. Yüreklere birikmiş enkazın ağırlığını hafifletmek için şiir merhemini kullanmış gücünü bilenler. O günden beri senede bir şiire doyuyor şehir. Türkiye’nin muhtelif vilayetlerinden ve Balkan coğrafyasından gelen şairler önce kendi aralarında sonra ev sahipleriyle hasret gideriyor, vuslatın tadı daha damağındayken gölün, bir sene sonra buluşmak üzere veda ediliyor yine.

    Bu sene bir güne sığdı her şey. Misafirler geldi,  şehre şöyle bir göz ucuyla selam verip işe koyuldu. Gün kızıllığı çökmeden evvel halledilmesi gerekenler vardı. Türk şiirinin, aslına bakarsanız şimdilerde ona taşıyıcılık eden şairlerin geleceği masaya yatırıldı önce. Daha ilk konuşmacının sözleri tartışmanın asıl başlığını da ortaya koydu; şiirin/şairin internetle imtihanı… Hızı, yayılma alanı, güvenlik zafiyeti bir yana kullanılan kelimeleri, eşyaya ve belki de dünyaya bakışı da etkiliyordu internet. Kimine göre demokratik şiir için biçilmiş kaftandı, kimi içinse şiir demokrasiye aykırıyken demokratik şiirden söz etmenin manası yoktu. Kendini korumak isteyen şair interneti zinhar red mi etmeli, gücüne iman edip orada söz sahibi mi olmalıydı? Bir karara varılamadı elbette.

    Derken vakit ağır ağır yürüdü, şairlerin görücüye çıkma zamanı gelip çattı. Göl kıyısına kurulan platformun karşısına, önde organizasyonun fikir babası ve ilk emekçilerinden Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Mustafa İsen, Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı sıralandı. Arkalarına yüzlerce Sapancalı… Abdülkadir Budak, Bejan Matur, Betül Dünder, Çiğdem Sezer, Didem Gülçin Erdem, Emel Özkan, Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, İhsan Deniz, Selçuk Küpçük, Serkan Türk, Şeref Akbaba, Şeref Bilsel, Uğur Erden, Balkanların beş bölgesinden beşmisafir… Sahneye şairin biri çıkıyor, biri iniyordu.

    Şiir taşraya yakışıyordu. Yanık, mahzun, mahcup… Kadınlar çekirdek çitliyor, çocuklar dondurma yalıyor. Bebekler mırıl mırıl uykuyu çağırıyordu. Hilmi Yavuz gerilerde bir sandalyeye oturmuş, elinde yıllardır yakılmayı bekleyen sigarası, şiir dinliyordu. Ortam dingin ancak zihinler karışıktı. Zira herkes gün boyu ‘yeni bir şey yapmak gerektiğini’ tekrarlıyordu…

    4 temmuz 2011


    Related Posts

    Yaşar Kemal Sahaflar Çarşısı’nda

    Ekim 28, 2023

    sahaflık kabuk değiştiriyor

    Mayıs 28, 2020

    okur, yazar bir sahafın sandık odasından…

    Mayıs 2, 2020
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.