Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Kitabiyat - ilk kez yayımlanan bir klasik!

    ilk kez yayımlanan bir klasik!

    Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi geride onlarca eser ve bir kimlik muhasebesi miras bırakarak göçeli bir asır olmuş. Bir tek A’mâk-ı Hayâl var elimizde onu hatırlatan. Gelin görün ki onlarca baskı yapmış bu kitap da eksiklerle dolu…
    Şubat 13, 2015
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Yıllarca sürmüştü bunalımları. Kitaplar, ispirtizma ve manyetizma seansları, sefahat âlemleri… Hiçbiri derman olmamıştı derdine. İçini kasıp kavuran şüphe fırtınaları karşısında bütün gücünü yitirmişti Râci. Nereye baksa koca bir hiç’ti gördüğü… İşte tam da bütün takatini yitirmişken bulmuştu Aynalı Baba’yı. Yamalı bir bohça gibi bırakmıştı kendini bu ehl-i kemâl zatın önüne… Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayâl’ini okuyan hemen herkes, bir gün kendi Aynalı’sını bulma duasıyla eşlik etti Râci’nin seyahatlerine. Yazarın da dediği gibi; bir asırdır bu muhit ve millet hayli Râci’ler yetiştirmişti ve daha birçokları yetişecekti. Öyleyse kader Aynalı Baba’ları esirgememeliydi bizden…

    Şehbenderzâde, kısa sayılabilecek ömrüne onlarca eser sığdırsa da ismini bugünlere A’mâk-ı Hayâl taşıdı. Ve bizler vefatının üzerinden bir asır geçmişken yine onunla yâd ediyoruz Ahmed Hilmi’yi. Vesile biraz enteresan tabii. Asırlık bir klasiğin tam metninin ilk kez yayımlanıyor oluşu mevzumuz. Bir klasiğin ilk kez yayımlanması kulağa tuhaf geliyor, haklısınız! Hikâye de biraz karışık zaten…

    Şehbenderzâde, A’mâk-ı Hayâl’i 1909- 1913 seneleri arasında, o vakitler âdet olduğu üzere, sırasıyla Necat Gazetesi, Hikmet Dergisi ve Hikmet Gazetesi’nde tefrika ediyor. Yazdıkça mı neşretti yoksa yazılı bir metni parça parça mı sundu okura, bilmiyoruz. Fakat roman müellifinin devri hayatında kitap hâline getirilemiyor ne yazık ki. İlk baskı, Ahmed Hilmi’nin vefatından 11 sene sonraya, 1925’e ait. Kısa sayılabilecek bir zamana çok sayıda eser, gazete, dergi sığdırmış velûd bir yazar Filibeli. Gelin görün ki köklerinden kopan bir millete mücadele azmi vermek için kaleme aldığı yazıları nisyana terk edilmiş. Bir tek A’mâk-ı Hayâl yüklenmiş yazarının bütün meramını. Belki de Aynalı Baba’nın kerameti bu.

    Özellikle 90’lı yıllardan sonra yayınevleri peş peşe yeni baskılar yapmaya başladı. Râci’nin yaşadığı ontolojik sorgulama, felsefi gerilim; Filibeli’nin de tahmin ettiği gibi, yaygınlaştıkça kitabın okur kitlesi genişledi. Tek bir şikâyetimiz olabilirdi; sadeleştirmeler kitabın ruhuna zarar veriyor, aman diline dokunulmasın! Okuduğumuz kitabın eksik olduğunu nereden bilebilirdik ki…

    Kaknüs Yayınları vefatının 100’üncü senesinde Ahmed Hilmi kitaplarını yeniden neşretme kararı almasa yine bilemeyecektik muhtemelen. A’mâk-ı Hayâl’i yayına hazırlayan Ali Yıldız; tefrika edilen metni, yayıncı Abdülaziz’in bastığı ilk baskıyı ve sonraki nüshaları karşılaştırınca yıllarca eksik bir metin okuduğumuz çıktı ortaya… Yazarın ve kitabın maruz kaldığı muameleye üzülmemek elde değil elbette. Fakat ne çare. Olan olmuş bir kere. Bir seçenek var elimizde; Filibeli’yi ve A’mâk-ı Hayâl’i bir daha hatırlamak…

    Ahmed Hilmi, babası Süleyman Bey’in şehbender, bugünkü adıyla konsolos olduğu Filibe’de 1865 senesinde dünyaya geliyor. Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra çeşitli memuriyetler yapıyor. Yazı hayatı, görevli olarak gittiği Beyrut’ta Jön Türklerle temas etmesiyle başlıyor. Jön Türklerin teşvikiyle kaçtığı Mısır’da Çaylak isminde bir mizah dergisi çıkarıyor. 1901’de, 36 yaşındaİstanbul’a döndüğünde tutuklanarak Fizan’a sürgün ediliyor. Fizan, milat demek Filibeli için. Zira sonraki eserlerinin karakterini belirleyecek çizgide bu sürgünün, Fizan’da merak saldığı tasavvufun etkisi büyük.

    Senûsilikle tanışan Ahmed Hilmi, Ârusiye tarikatına intisap ediyor burada. Ve Ancak 1908’de, İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra dönebiliyor İstanbul’a. Pek çok Osmanlı münevverinin vazife yaptığı Darülfünun’da bir süre felsefe müderrisliği yaptıktan sonra bütün vaktini yayıncılığa hasrediyor. Muhtelif teşebbüslerden sonra 1910’da bütün İslam dünyasına gönderilen haftalık Hikmet Dergisi’ni çıkarıyor. Aynı tarihlerde Hikmet Matbaa-i İslamîsi’ni kuruyor. 1 sene sonra aynı isimde bir de günlük gazete çıkarmaya başlıyor.

    Meşrutiyet ilanından hemen sonra İstanbul’da cevval bir fikir adamı olarak ortaya çıkıyor Filibeli. 1908’den vefat ettiği 1914’e kadar sadece 6 sene süren yazı ve yayın faaliyetinin büyüklüğü karşısında hayranlık duymamak mümkün değil. Muhtelif isim ve imzalarla çok sayıda dinî ve fikrî eser, tiyatro, şiir, roman yazıyor… A’mâk-ı Hayâl ise sadece roman değil, bir reçete belki, bir dua manevi yaraları sarmaya…

    Ahmed Hilmi, A’mâk-ı Hayâl’de Batı medeniyetinin dünyayı tahakkümü altına aldığı bir çağda, Batı kültürünün yol açtığı meselelerle karşı karşıya kalmış kişilere hitap ediyor. Kitabın iki kahramanından Râci, hızla Avrupaileşen son devir Osmanlı’sında yetişmiş iyi eğitimli bir genç. Aynalı Baba, toplum nezdinde itibarını yitirmiş bir ruhun ve devrin temsilcisi… Râci de bir tek kendi değil; biraz Filibeli, biraz Osmanlı, biraz Cumhuriyet ve koskoca bir nesil aslında… Bütün bunalımları, kimliksizliği ve şüpheleriyle… Müellifin “Bu kitabı, endîşe-i hakikâtle me’luf vicdanlar, mebâhis-i nihâiyyeyi seven insanlar zevkle okuyabilirler. Hikmet kârilerine takdîm ettiğimiz bu hikâyeler (Acaba hikâye mi?) mazhar-ı teveccüh olursa kendimizi bahtiyar sayarız. Çünkü bu hikâyeye rağbet, ciddiyâta izhâr-ı teveccüh ma’nâsını mutazammındır.” demesi boşuna değil…

    A’mâk-ı Hayâl, 23 Temmuz 1909’da Ahmed Hilmi’nin sermuharrir olduğu Necat Gazetesi’nin ikinci sayısından itibaren tefrika edilmeye başlanıyor. Necat, 2 sayı çıktıktan sonra kapanıyor ne yazık ki. Şehbenderzâde, Râci’nin Hatırâtı başlıklı ilk bölümü 1910’da çıkarmaya başladığı Hikmet Dergisi’nin ilavesi olarak formalar hâlinde neşrediyor bu kez. İkinci bölüm, 18’inci sayısından itibaren Hikmet Gazetesi’nde yayımlanmaya başlanıyor. Ancak arası gitgide açılan tefrika, 46’ncı sayıda kesiliyor… Tam metni ilk kez yayına hazırlayan Ali Yıldız’a göre bu fasılalarla o sırada vuku bulan Balkan Harbi arasında bir alaka olmalı. Mesaisini savaşa teksif eden Filibeli, kitabı yazmaya ya da basmaya vakit bulamıyor… Tefrika, Sa’y ü Ceza başlıklı bölümün ortalarında kesiliyor. Râci, münâdînin ilanı üzerine bir senelik rızkın tayin edileceği meydanda hazır bulunmak üzere kalabalığa karışıyor. Herkes bir sene evvel yaptıkları ve gelecek sene içinde yapacaklarına dair vesikalarla nasibini bekliyor. Müellif ve üdeba eserlerini ve hayallerini yarıştırırken yarım kalıyor rüya… İkinci kitabın devamına başka bir dergi veya gazetede rastlanmıyor. 11 sene sonra, 1925’te Abdülaziz isminde bir yayıncı, A’mâk-ı Hayâl’i kitap hâline getirene kadar tabii.

    Abdülaziz Bey eksik kısmı nasıl tamamladı? Bu sorunun kesin bir cevabı yok fakat Ali Yıldız’ın iki tahmini var: “Ya bu baskı kitabın müsveddesine dayanılarak yapıldı. Ya da Hikmet Gazetesi zannedildiği gibi 173’üncü sayıda kapanmayıp neşriyatını ve dolayısıyla Amak-ı Hayâl tefrikasını sürdürdü.” Gazetenin son olduğu zannedilen sayısı, Filibeli’nin vefatından yaklaşık 2 sene önceye ait. Yıldız’a göre Ahmed Hilmi gibi velûd bir yazarın bu süre zarfında yayın faaliyetinden tamamen uzaklaşmış olması ihtimali zayıf. Hikmet Gazetesi, zannedildiği gibi 173’üncü sayıdan sonra kapanmamış ve tefrika kütüphanelerde bulunmayan sayılarda devam etmiş olmalı.

    Amak-ı Hayâl’i kitap hâlinde neşreden Abdülaziz Bey, yayın camiasında pek iyi bir şöhrete sahip değil anlaşılan. Necip Fazıl ‘işinin esnafı olmamış, yarım bir idealist’ diye bahsediyor kendisinden. Ve ne yazık ki A’mâk-ı Hayâl de bu yarım idealizmden payını alıyor. Ali Yıldız’ın ‘zamana ayak uydurma endişesi, dikkatsizlik ve ilkesizlik’ diye peş peşe sıraladığı ârazlar, ilk baskıyla da sınırlı kalmıyor. Harf inkılabından sonra yapılan her yeni yayında Abdülaziz baskısı esas alındığı için aynı eksiklikler sürüp gidiyor. Yıldız’ın tespit ettiğine göre yayıncı kitabın bölümleri üzerinde oynuyor. İkinci kitapta yer alan ‘Deliliği Akıllılığından Daha Makul Bir Deli’ başlıklı bölümün son kısmını çıkarıyor. Abıhayat, Hüsn-ü Hayâl ve Ebedi Hayâlet bölümleri kitaba alınmıyor. Sa’y ü Ceza, ciddi biçimde tahrif edilerek başka bir kısmın içine ekleniyor… Abdülaziz Bey’in yaptıklarına sonraki yıllarda yapılan sadeleştirme ve düzenlemeleri de ilave ettiğimizde bu vakte kadar Filibeli’nin yazdığı kitabı değil de yayıncıların muradını okuduğumuz hakikati gün gibi çıkıyor ortaya…


     
     
    21 temmuz 2014
    Related Posts

    Yaşar Kemal Sahaflar Çarşısı’nda

    Ekim 28, 2023

    sahaflık kabuk değiştiriyor

    Mayıs 28, 2020

    okur, yazar bir sahafın sandık odasından…

    Mayıs 2, 2020
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.