Ahmet Uluçay, çocukluğundan beri rüyasını gördüğü filminin senaryosuna bu cümlelerle başlıyor. İlk gençlik günlerindeki iki delikanlıya veriyor; umudu, aşkı, tutkuyu anlatma vazifesini. Ve o zayıf omuzların altında ezilmeyecekleri bir hafiflikte kuruyor öyküsünü. Dozu hakikate karşılık gelen bir ilişkiler ağı kuruyor Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta. Recep ve Mehmet, karpuz kabuğundan yapılmış bir gemiyle ne kadar yol alınabilecekse o kadarına razı. Mesafe kısa diye hayata küsmelerine müsade yok!
Küre Yayınları arasında çıkan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak senaryo kitabı, filmin yurtiçinde ve dışında kazandığı başarının ne kadar isabetli olduğunu bir kere daha hatırlatıyor okurlarına. Uluçay’ın filme yansıttığı görüntüler gibi hikayesine seçtiği kelimeler de abartısız, samimi, gerçek…
Ahmet Uluçay, ilkokul yıllarında köye gelen bir seyyar sinema sayesinde tanışıyor beyaz perdeyle. Ve o gün kapıldığı büyü, zamanla bütün mevcudiyetini kuşatıyor. Doğduğu kasabada geçiriyor ömrünü. O şartlarda altında ‘imkansızı’ büyütüyor içinde. Zira ‘sinema ve resim gibi şeyler zengin çocukların işi!’ çoğunluğun kanaatine göre. Oysa Uluçay’ın kısa ömrü yetiyor aksini ispata.
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, samimi, mütevazı ve bir o kadar gerçekçi diliyle sinemaya dair ezberleri gözden geçirmeye davet etmişti izleyicisini. Modern teknoloji ürünü malzemeleri, profesyonel oyuncuları, milyon dolarlık bütçesi yoktu Uluçay’ın. Pek kolay cesaret edilemeyecek bir şeyi göze alarak; ‘bildiği her şeyi unutarak sinema yapıyordu’ o.
Kısa filmleriyle aldığı ödüller çocukluk hayallerine bir adım daha yaklaştırmıştı Uluçay’ı. Yönetmen Ezel Akay’la tanıştıktan sonra yaşananları ve Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin senaryosunun nasıl yazıldığını şöyle anlatmıştı bir ropörtajanda: “Uzun metrajlı film yapmak için onu ikna etmeye çalıştım. Israrlarımdan etkilenmiş olacak ki bana ‘Senaryoyu yaz!’ dedi. İki yıl boyunca senaryoyu yazamadım. Bir yerde takıldı kaldı. Bir gün Ezel Akay beni aradı. ‘Senaryo hazır mı?’ dedi. Hazır değildi ama ‘hazır’ dedim. İki gün içinde senaryoyu bitirdim.” Görünürde iki güne sığan yazım sürecinde Ahmet Uluçay, ömrünü gerçekleştirmeye adadığı hayalini anlatıyor aslında.
Kütahya’nın bir köyünde yaşayan ve yaz tatilinde kasabada çıraklık yapan Recep ile Mehmet’in hikayesi böylelikle çıkıyor ortaya. İlk gençlik sancıları, uzak hayaller, kalp kırıklıkları, dostluklar… Kitabın sunuş yazısında Ayşe Pay, Uluçay’ın sinema yolculuğunu imkansızlığın içindeki imkanın keşfi olarak tarif ediyor. “Filmleri, çocukluğun bakir, kural tanımaz, hayalbaz iklimine bir yolculuk vadidir. Çocukluğunu, korkularını, düşlerini, cinlerini kovmadan, onlarla bir arada yaşayan Uluçay, eşyayla, ışıkla, gölgeyle, düşlerle oynadığı gibi kavramlarla da oynar. Örneğin onun evreninde ölüm yaşamın zıddı olmadığından Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmindeki ölü nefes alır.”
Bazen bir faslı bitirdiğini sanırken yeni başlıyordur insan. Bazen de, tıpkı Uluçay gibi, başında olduğununu düşünürken sonuna gelmiştir hikayenin. Sözü ve yolu uzatmadan tamamlamıştır vazifesini. Ancak bundan haberi yoktur elbette. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’tan daha iyi bir film yapamamak endişesi, beyhudedir bu yüzden…