Su Üstüne Yazı Yazmak’la girdi hayatımıza Şekûr. İslam’a ‘teslim oluşunun’ ve dervişlik tecrübesinin ilk zamanlarına şahit tuttu bizi. Yıllar sonra, Gölgeler Koridoru’yla kaldığı yerden devam etti anlatmaya. İkinci kitapta ilkinden daha açık ve doğrudan söylüyordu sözünü. Artık İstanbullu sayılırdı. Sadece kitabı burada basıldığı için değil, kelimelerinin aksini bizim yüzümüzde aradığı için!
Muhyiddin Şekûr, geçtiğimiz günlerde, önceki iki kitabından farklı olarak bir romanla çıktı okurlarının karşısına. Bu kez kendisi gibi Afro-Amerikan bir gencin, Carlos’un hayatının koridorlarında dolaşmaya davetliydik. Ameer Carlos Jackson’ı kendi çocukluğunun fonuna yerleştiren Şekûr’un hikayesi, ne kadarının gerçek olduğunu ancak kendisinin bilebileceği bir mazide cereyan ediyordu. 1960’ların Amerikası’nda adeta bir Anadolu kasabası tasvir ediyordu yazar. Mahalle halkının birbirini tanıdığı, istisnaları saymazsak herkesin birbirini koruyup kolladığı, çocukların sokakta oyunlar oynadığı bir kasaba. Bu ortam, sadece hikayeye zemin teşkil ediyordu elbette. Kimliği o insanlar arasında şekillenen Carlos, ileriki yıllarda çıkacağı hikmet yolculuğuna ilk adımı yine o sokaklarda atacaktı…
Delikanlı, annesi ve Emma teyzesiyle birlikte Cleavland’da, siyahi Amerikalıların çoğunlukta olduğu bir mahallede yaşamaktadır. 14 yaş pervasızlığının tadını çıkardığı bir yaz gününde, hayatının akışını değiştirecek bir karşılaşma yaşar. Kamara’yı tanıdıktan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, ancak genç adam henüz bunun farkında değildır…
Komşunun misafiri Kamara, görünürde iyi bir oyun arkadaşıdır. Ama bir de görünmeyenler vardır! Carlos sadece sezer yaşadıklarındaki olağandışılığı. Her seferinde verandadan onu izlerken karşılaştığımız Dan Amca ise bu ilişkiyle, genç adamın ruhunun yavaş yavaş kıvama geldiğini görmektedir. Kamara; yaz sonuna doğru bir akşamüstü, geride bir gül yaprağı bırakarak gidiverir. Carlos’un hayatındaki vazifesini ‘tamamlamıştır.’ Şimdi ateşte pişme zamanıdır. Ateşe girmeden pişemeyeceğini yine Dan Amca söylemiştir ona.
Asıl hikaye de o günden sonra başlar. Şekîr, aşk acısıyla kıvranan Carlos’a bir dervişin yolculuğunu yaşatacaktır. Carlos’un fiziki ve deruni acılar çekerek olgunlaşan ruhu, ekilecek yeni tohumlara hazırdır. Delikanlının aşkın kıvama getirdiği ruhunu terbiye etmek ehil ellerin işidir artık… O vakte kadar ya kapısının önünü süpürürken ya da verandada keyifle sohbet ederken rastladığımız Dan Amca, bambaşka bir kimlikle çıkar bu kez karşımıza. Babası daha o doğmadan ölen Carlos’a atalarının kültürünü aktarmak ve sorularının cevabını vermek için doğru zamanın gelmesini bekleyen yaşlı adamın şahsında Muhyiddin Şekûr’u dinleriz adeta. Senelerdir ‘Zamanı gelince anlatırım ufaklık! Zamanı gelince…’ diyerek ertelediği cevapları vermenin vakti gelmiştir. Dan Amca, teker teker açar bütün kapıları..
14 yaşında Cleavlandlı bir gence adeta bir dervişin tekamülünü yaşatan yazar doğrudan bize hitap etmektedir sanki; “Bu, eğer Clevland’dan bir Amerikalıya oluyorsa size de olabilir.” Yeter ki farkına varın!