Paranın satın alma gücünü ne belirler? Bir parayı ‘çürük akçe’ olmaktan kurtarıp ‘geçer akçe’ kılmak için neye ihtiyaç duyulur? Gelin biraz ekonomi politik konuşalım; ama bunu, G-20 ya da IMF toplantılarında banknotlara atfedilen değerden uzaklaşıp sikkeler arasında dolaşarak yapalım.
Görünen o ki, Lidyalılar milattan önce 6’ncı yüzyılda ilk sikkeyi kestiklerinden beri, parayı değerli kılma telaşı yaşıyor insanlık. Satın alma gücü öyle öne çıkıyor ki, dinî ve millî kaygılar bir kenara bırakılıyor. Nereden mi çıkarıyoruz bunu? Ön yüzünde haç resmi, arkasında Arapça dualar yazan bir sikkenin Anadolu Selçukluları’na ait olduğunu öğrenseniz ne düşünürdünüz? Türk ve Müslüman Danişmendliler’in parasının bir tarafında etrafında eski Yunanca ifadeler yazan Pers Helenistik tarzda bir hükümdar portresi, diğerinde beyliğin kullandığı Arap alfabesiyle yazılar görseniz şaşırmaz mıydınız? Ya da yine bir Danişmend hükümdarının neden kendi adına bastırdığı paranın bir yüzüne Bizans kralının taç giyme törenini tasvir ettirdiğini merak etmez miydiniz? Bunca delil varken politikanın ilk asırlardan beri ekonomi üzerindeki en etkili güç olduğunu kabul etmemek elde değil. İstanbul’daki Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nde açılan sergiye ‘Sikkeler Ne Anlatır?’ başlığının konması bu yüzden çok manidar. ‘Ortaçağ Anadolu Sikkelerinde Simgeler ve Çokkültürlülük’ün izini sürmek için bolca malzeme veriyor sergi. Müze Müdürü Şennur Şentürk “Paranın milliyeti olmaz, hiç de olmamış!” cümlesiyle veriyor soruların cevabını. Tarihi, coğrafyayı, siyaseti ve dini bir arada değerlendirdiğinizde çok şey anlatıyor sikkeler. En başta sınırların sürekli değiştiği asırlarda ayakta kalabilmek için neleri göze almak gerektiğini.
İlk günden beri çok şekil değiştirmemiş para. Maden üzerine basılan sikkelerde devletin arması, sikkeyi bastıran hükümdarın adı, basım tarihi, değeri ve basıldığı şehrin ismi gibi çeşitli veriler bulunmuş genellikle. Figürleri metal üzerine nakşeden ustalar, hünerlerini göstermek bir yana ‘o günden itibaren dolaşıma çıkacak sikkeyi bastıran hükümdarın ülkesinde avcılık mı tarım mı önde gelir, neye inanılır, teknikleri hangi noktadadır?’ gibi soruların cevabını da işlemiş. Kullanılan maden, ekonomik güç ve topraklarında ne tür yer altı zenginlikleri olduğunun işareti kabul edilmiş.
Devletlerin ekonomisine, siyasi gücüne göre basılan para, üzerine işlenen mesajı her yere taşıyor. Savaş başlatıp sulha sebep olabiliyor. Devlet gücü, sikkesine nakşettiği mesajdan takip ediliyor. Orta Asya’dan göçle gelen Türklerin sikkeleri yetiyor bu ifadeleri delillendirmeye. İran’a doğru gidip Emevi ve Abbasilerle komşu olan Büyük Selçuklular, aynı dine mensup oldukları Müslüman hanedanlıklarınkine benzetiyor parasını. İslam’da suret kullanılması hoş karşılanmadığı için sadece yazı kullanıyorlar sikkelerde. Anadolu’ya gelip Bizans sınırına dayanan Türk boyları ise güneyde Emevi ve Abbasilere, kuzeyde Hıristiyan Bizans’a komşu olmanın bedelini ödüyor. Bu beylikler, kendilerinde kafa tutacak gücü bulana kadar paraların ön yüzüne Bizans hükümdarının resmini basıyor. Arka yüzüne ise Arap alfabesiyle kendi beylerinin adını nakşediyor. Bizans’a karşı ittifak etme zarureti, dönem dönem savaş meydanlarında karşı karşıya gelen Eyyübiler’le Artuklulular’ı ortak parada birleştiriyor. Aralarındaki husumeti unutup, paranın bir tarafına Eyyubi, ötekine Artuklu hükümdarının resmini koyuyorlar.
Bugünün döviz rezervinin yerini altın dolduruyor Ortaçağ Anadolu’sunda. Son sözü en çok altın parası olan söylüyor. Devletleşememiş fakir beylikler para basmak için bakır kullandığı sürece gücün iktidarına boyun eğmek zorunda kalıyor. Osmanlı’nın ilk sikkesini Osman Gazi kestiriyor; ama ilk altın sikke için yani bir anlamda imparatorluğun ilanı için Fatih dönemine kadar beklemeleri gerekiyor.
3 ay boyunca sergide kalacak 180 sikkenin anlattıklarının bir kısmı bunlar. Şennur Şentürk’ün tavsiyelerini de dikkate alırsanız size söyleyecekleri başka şeyler de olacaktır muhtemelen: “Sergiyi gezmek isteyenler önce girişteki haritayı dikkatle incelemeli. Nasıl bir coğrafyada, hangi yıllara ait eserler göreceklerini zihinlerine yerleştirdikten sonra panoları okuyarak paralara dikkatle bakarlarsa her biri kendi hikâyesini anlatacaktır.”
5 ekim 2009