Close Menu
Ayşe AdlıAyşe Adlı

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum

    Nisan 21, 2025

    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!

    Nisan 21, 2025

    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!

    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    • Yeşilçam’dan Portreler
    • Geçmiş Zaman Olur Ki…
    • Türkiye Kurulurken…
    • Hoş Sada!
    • Tüm Kategoriler
      • Şehir ve Mekan
      • Dünya’dan
      • GeziYorum
      • Kitabiyat
      • Nadir Söyleşiler
      • O Şehr-i İstanbul Ki…
      • Portreler
      • Sinema Yazıları
      • Sanat Penceresi
      • Tarih Yazıları
      • MetaFizik
    Ayşe AdlıAyşe Adlı
    Kitabiyat - sokak sokak istanbul

    sokak sokak istanbul

    Önümüzde örnekler olmasa bir şehrin insan ömrüne sığacak sürede ne kadar değişebileceğine gerçekçi cevaplar vermek çok kolay olmasa gerek! Eski çehresinden kurtulup yepyeni bir suret inşa etmek kastı yoksa tabii. İstanbul, 90 sene içinde, hem de böylesine bir kasıt olmadan tanınmaz hale gelen bahtsız şehirlerden biri...
    Ocak 12, 2017
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email
     
     

    Her devrin bir karakteristiği, ruhu vardır denir. Bu ruh, insanların tercihlerinde gösterir kendini. Geçmişe döndüğümüzde yorum yapmak, fikir yürütmek nispeten kolay olsa da içinde yaşadığımız devrin ruhunu, (şayet varlığını muhafaza ediyorsa) tespit etmek kolay değil. Biraz kibir, temelsiz bir mübalağa, bolca bencillik… Evlerimizin dekorasyonundan konuştuğumuz lisana, inşa ettiğimiz şehirlere kadar her yere sirayet ediyor bu hal. Gelin İstanbul’un 90 sene önce nasıl bir şehir olduğuna bakalım önce. Ve bir ömre sığan bu sürede şehrin insanla birlikte nasıl değiştiğinden hareketle geçirdiğimiz zihniyet değişimini anlamaya çalışalım…

    Geçmişe doğru çıkacağımız bu seyahatte 90 yıl evvel hazırlanan bir rapor rehberlik ediyor bize. 1927’de, Cumhuriyet tarihinin ilk nüfus sayımı öncesi, sağlıklı bir sonuç almak için şehir genelindeki tüm yapılar ve yerleşim alanları hakkında güncel bilgiye ihtiyaç duyuluyor. Ve bu görev için, başında Şehir Mektupçusu Osman Nuri Ergin’in bulunduğu bir Nümerotaj Heyeti kuruluyor. 5 ay gibi kısa bir sürede, 90 mıntıkaya ayrılan İstanbul’un 6 bin 800 küsur sokak ve caddesinde bulunan binalar mahiyet, kat adedi ve yapı türü bakımından teker teker sıralanması gerekiyor. O vakte kadar yaptığı işlerle titizliğini ortaya koyan Osman Nuri Bey, bu çalışmaya da dört elle sarılıyor belli ki. 16 Mayıs 1927’de verdiği bir beyanatta “Biz nümerotaj en iyi İstanbul’da yapılmıştır! dedirtmek istiyoruz.” sözleriyle ortaya koyuyor ciddiyetini.  30 Mayıs’ta ise hedeflerini ilan ediyor; “Nümerotaj’dan sonra İstanbul’da ne numarasız bir ev; ne de isimsiz, levhasız bir sokak kalacaktır.”

    Sokak sokak dolaşan ekip; cadde, sokak, ahşap / kagir evler, konaklar, apartmanlar, han, hamam, karakol, hastane, cami, kilise, sinagog… velhasıl bir şehri şehir yapan ne varsa hepsi teker teker kayda geçiliyor. Gerek görülen cadde ve sokak isimlerinde değişiklik yapılıyor. Osmanlı döneminde Cadde-i Kebîr ismini taşıyan İstiklal Caddesi de bu çalışma kapsamında isim değiştiriyor. Tabelalar yenileniyor ve tamamlanan rapor Belediye’ye sunuluyor.

    Hazırlanan cetveller İstanbul Şehremaneti tarafından 17 Haziran 1928’de İstatistik Umum Müdüriyeti’ne gönderiliyor. Dönemin İstatistik Umum Müdürü Camille Jacquart, İstanbul Şehremini Muhyiddin Bey’e verdiği cevapta, işin kıymetine binaen raporun yayınlanması gerektiğine işaret ediyor. “İstanbul nümerotajı neticesinde tespit edilen bina adet ve envâ’ını müş’ir cedvelleri aldım… Bu cedveller çok mazbut ve ilmî bir şekilde cem’u tertib edilmiş olub … bunların esas müfredât cedâvili semt, mıntıka ve sokak itibarıyle Emanet-i aliyyeleri tarafından tab ve neşr edilirse çok kıymetdâr ve müfid bir hizmet ifa edilmiş olacaktır. Bu cedvellerdeki metodik tedkikat mahsulü olan mamulat-ı adediye; İstanbul şehrinin topoğrafyası, sıhhi şeraiti, inkişafı ve idaresi ile alakadar olan her nev’ teşkilat ve esbâb-ı ilm için pek yüksek bir ehemmiyet arz eder.”

    Camille Jacquart böyle diyor ancak nedendir bilinmez, hazırlandığı dönemde bile mühim bir iş olduğu takdir edilen bu rapor, arşivde unutulmaya terkediliyor. Ve nihayet 90 sene sonra, Osman Nuri Ergin’in ayak izlerini takip eden Erol Ölçer’in gayreti ve titizliği sayesinde gün yüzüne çıkması mümkün oluyor. Ölçer’in çizelgeler, arşiv belgeleri ve sokak fotoğrafları ile zenginleştirerek geçtiğimiz aylarda, vefatından kısa süre önce neşrettiği Hanelerden Numaralı Evlere kitabı, yine Osman Nuri Ergin’in çalışmalarından hareketle hazırladığı Şehir, Sokak, Hafıza’nın bıraktığı yerden şehri anlatmaya devam ediyor.

    Ergin’i çocuk yaşlarda keşfeden ve ondan aldığı ilhamla eserler veren Ölçer, giriş yazısında; şehircilik çalışmalarını neden önemli bulduğunu şöyle anlatıyor: “Benim için en acı olanı çeşitli nedenlerle yok edilen sokak ve caddelerdir. İstanbul’da oturanların mutfak erzakı, aşurelik ve kuruyemiş aldığı Eminönü Meydanı, Yemiş İskelesi ve civar sokakları bugün yoktur, hiç uğruna yok edilmiştir. 1940’lı yıllarda rehabilitasyon adı altında yol ve meydan çalışmalarında sokaklar yok edilmiş, sokakta bulunan tüm binalar, tarihi eserler de yitip gitmiştir. Örneğin Eminönü Balık iskelesi civarında, Peynirci Akif Sokağı’ndaki Balık İskelesi Mescidi (İzzet Paşa Mescidi) yol genişletme çalışmaları adı altında yok yere yıkılmıştır.”

    Cadde, sokak ve eski binalarla birlikte insan hafızası siliniyor adeta Ölçer’e göre. “19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren 1985 yılına kadar İstanbul Sokak Envanteri’nde yerini almış, bu arada ismi değişmemiş bir çok sokak 1985 yıkımlarına kurban gitmiştir. Bu sokaklarda doğup büyüyen, iş hayatı olan, bir şekilde bu sokaklarda yaşanmışlıkları bulunanların adeta hafızaları boşaltılmıştır… Bu (yıkım) aynı zamanda şehrin hafızasının silinmesi demektir.”

    Ergin ve ekibinin hazırlıkları çerçevesinde oluşturulan raporlara yansıyan 704 bin 825 nüfuslu İstanbul, 1927 senesinde ahşap ve kagir evlerin sıralandığı sokak ve caddelerden müteşekkil bir şehir. Eskilerin nefs-i İstanbul dediği Suriçi ve Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu Üsküdar, Beykoz gibi bölgeler henüz apartmanla tanışmamış. 1950 sonrası şehri bir örümcek ağı gibi saracak olan çok katlı yapılar; daha modern bir hayat tarzına sahip, çekirdek aile kavramını benimsemiş gayr-ı müslim nüfusa ev sahipliği yapan Beyoğlu ve civarında varlık gösteriyor.

    Döneme ait fotoğraflardan sokak mimarisinin belli bir nisbet içinde olduğu görülebiliyor. İnsanlar gibi binalar da nefes alabiliyor bir asır evvelki İstanbul’da. Sonra yol genişletme çalışmaları, artan nüfusa alan açma niyetiyle; Mimar Kemaleddin Bey’in tespitiyle Avusturya’nın Viyanasına benzetilemeyen İstanbul Romanya’nın Bükreş’ine dönüyor…

     Raporda kayda geçirilen yapılar; sanat ve ticaret yerleri; dükkan/mağaza, han, fabrika, hamam, fırın, garaj, ahır gibi başlıklar altında tasnif ediliyor. Umumi ve Resmi binalar; mektep, kışla, hükümete ait bina, belediyeye ait bina, hastahane, karakol, cami, kilise, havra, tiyatro, sinemalar da ayrıca kayda geçiriliyor. Hemen her sokakta karşımıza binasız yerler; arsa, bostan, bahçe, park, mezarlıklar çıkıyor.

     Binalar kat adedine göre; katsız, bir katlı, iki katlı, üç katlı, dört katlı, dörtten ziyade katlı sınıflandırılmasıyla kaydediliyor. 1927 İstanbul’unda toplam 1446 apartman var. Bunların 1278’i azınlıkların çoğunlukla ikamet ettiği Galata ve Beyoğlu’nda bulunuyor. Az da olsa gayr-i müslim nüfusu barındıran Kadıköy’de 65 apartman bulunurken 10 mıntıkaya ayrılmasından 3 mıntıka olan Kadıköy’den büyük ve kalabalık olduğunu tahmin ettiğimiz Üsküdar’da sadece 1 apartman bulunuyor. Kalamış, Bostancı, Erenköy, Göztepe, Nişantaşı, Mecidiyeköy, Paşabahçe, Çubuklu, Kanlıca, Anadolu Hisarı, Kandilli, Vaniköy, Kınalıada, Heybeliada, Büyükada hiç apartman olmayan bölgeler. Adalar arasında bir tek Burgaz’da 1 apartman olması dikkat çekiyor. Apartmanlar, birden fazla aile tarafından paylaşılan binalara işaret ediyor. Anlaşılan o ki, aileler henüz kalabalık şekilde ve bir arada yaşıyor.

    İstanbul genelinde 89 bin 875 ev ve 1446 apartman geçiyor kayıtlara. 51 hastane,  489 cami, 193 kilise, 42 havra, 54 tiyatro, 140 hamam ve 143 karakol kaydediyor Mektupçu Osman Nuri Bey ve arkadaşları.

     ‘Bin kocadan artakalmış bakire bir dul’ diyor Tevfik Fikret İstanbul için. Ruhuna halel getirmek için sarfedilen tüm gayretlerin boşa çıktığından ve çıkacağından emin. Şimdilerde biz umudumuzu muhafaza etmekte zorlansak da biliyoruz ki şehir kendi hikayesini yaşamaya devam edecek, hep olduğu gibi…

    KUTU

    Avusturya’nın Viyanası değil Romanya’nın Bükreş’i

    Son 10 yılda hararetini artıran şehirleşme tartışması İstanbul özelinde Meşrutiyetten beri devam ediyor aslına bakılırsa. İstanbul Şehremini Cemil Paşa’nın (Topuzlu) doğru istikamette yollar açma saplantısı neticesinde birçok tarihi eserin yok olması ve hatta bu düşünceyle mezarlıkların bile kaldırılmasına isyan eden Mimar Kemaleddin Bey 21 Mart 1329’da (3 Nisan 1913) Türk Yurdu Dergisi’nde bir yazı yazıyor. İstanbul’a ağıt da denilebilecek bu yazıda şehre şöyle sesleniyor Kemaleddin Bey;

    “Zavallı İstanbul!.. Büyük ve eski İstanbul! Atalarımızın deha-yı sanatlarıyla vücuda gelmiş olan edvar-ı tarihiyyenin kıymetini, âsâr-ı âliyye-i medeniyye gibi yıkık ve harap duvarlarının içinde bugüne kadar hıfz etmeye gayret ettiğin bir türlü sanat ve marifetinin ehemmiyetini takdirde acz gösteren ve seni hep böyle mukaddesat-ı tarihiyye ve milliye ve ilmiyyenle dünyanın yegane bir şehri haline getirmeye muvaffak olan o binlerce büyük ölülerin mezarlarını çiğneyen, kabirlerini parçalayan, türbelerini yıkan hissiz ve ruhsuz Avrupa mukallidlerine karşı titriyorsun. Azametli kubbelerinle, göklere varan minarelerinle Cenâb-ı Hakk’dan istimdad eyleyerek bu seni takdir ve takdis etmek zihniyetine malik olmayanlara beddua ediyorsun; değil mi?

    Zavallı İstanbul!.. Ey İslamın en muhteşem şehri! Dünyanın en kıymetli ve ehemmiyetli parçası! Avusturya’nın Viyana’sına vasıl olmağa, diğer suretle sarf olunan paralarımız yetişemediğinden seni Romanya’nın Bükreş’ine benzetmeye çalışıyorlar. Tekmil mukaddesatını yıkarak a’sar-dîde ağaçlarını keserek, ölülerinin kemiklerini kırarak enkazını bir baştan öbür başa yarmak istedikleri bol ve çirkin, uzun ve kasvet-engiz yolların altına gömecekler. Bu da elektrik tramvayı mühendislerinin demiryollarını ve nakillerini kolaylıkla ve ucuzca ferş ve inşa edebilmeleri için!”

    Related Posts

    Yaşar Kemal Sahaflar Çarşısı’nda

    Ekim 28, 2023

    sahaflık kabuk değiştiriyor

    Mayıs 28, 2020

    okur, yazar bir sahafın sandık odasından…

    Mayıs 2, 2020
    Add A Comment
    Leave A Reply Cancel Reply

    Çok Okunanlar
    bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yürüyorum
    Nisan 21, 2025
    taşı toprağı tarih bir ülkede yaşıyoruz!
    Nisan 21, 2025
    türkiye’de en ucuz emek, entelektüel emek!
    Nisan 21, 2025
    biz çalıkuşu nesliyiz!
    Nisan 21, 2025
    anadolu kitabı koruyamamıştır
    Nisan 21, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • Gizlilik Politikası
    • iletişim
    • hakkımda
    © 2025 Ayşe Adli

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.