Demokrat Yargı Genel Sekreteri Kemal Şahin’i görev yaptığı Kazan’da ararken Antalya’da bulduk. Senenin yorgunluğunu atmak için tatile çıkan birini gündemin içine çekmek büyük haksızlık. Israr etmek yakışık almaz lakin o attı ikinci adımı. “Konu neydi?” “Anayasa değişiklik paketinin içeriği ve üzerinde yürütülen tartışmalar.” Vakit dar, konu hassas. Tahminimiz boşa çıkmadı, “Peki” dedi Şahin. Ertesi gün, kaldığı otelin havuza nazır terasında bulduk onu. Mekân ve üzerindeki rahat kıyafet tatile atıf yaparken masaya yığdığı kitaplar aslında buna pek gönlü olmadığının işaretçisiydi…
-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yargı mensubu ve Demokrat Yargı Genel Sekreteri sıfatınızla söyler misiniz? Bu anayasa değişiklik paketi ne anlama geliyor, önemi ne?
İçerik Tablosu
- 1 -Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yargı mensubu ve Demokrat Yargı Genel Sekreteri sıfatınızla söyler misiniz? Bu anayasa değişiklik paketi ne anlama geliyor, önemi ne?
- 2 -Peki, sıkıntı nereden kaynaklanıyor?
- 3 -Hangi yapılar bunlar?
- 4 -Mahkemenin yapısı ne kadar etkiliyor bu zihniyetin devamını?
- 5 -Mahkemenin toplumsal çeşitliliği yansıtması neden gerekli?
- 6 -İşaret ettiğiniz eksikliklere rağmen öngörülen değişikliği destekliyor musunuz?
- 7 -Değil mi?
- 8 -Bu sorunlar yargının kendi iç sıkıntıları olarak algılanıyor. Topluma yansıması var mı bahsettiğiniz konuların?
- 9 -Muhalefetin temel argümanlarından biri, hükümetin bu düzenlemeler aracılığıyla yargıyı ele geçireceği. Yargı mensubu olarak sizin hükümetten yana böyle bir endişeniz var mı?
- 10 -HSYK’ya en çok üyeyi ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcıların seçmesi öngörülüyor. Kuşatma kaygısı çekenlere göre siz de toplum menfaatleri üzerinde tehdit oluşturuyorsunuz…
- 11 -İdeoloji hukuktan önce geliyor yani!..
- 12 -Peki, nasıl bu kadar açıktan itiraz ediliyor?
- 13 -82 Anayasası bugüne kadar defalarca değiştirildi. Neden o zaman susanlar şimdi hayat memat mücadelesine dönüştürdü bu meseleyi?
- 14 -Kim karar veriyor?
- 15 -82 Anayasası içinde kalarak demokratik hayat inşa etmek mümkün değil mi?
- 16 -Güven sorununun temelinde anayasa mı var?
- 17 -YARSAV mevcut iki meslek örgütünden biri. Ancak o da sizin demokratikleşme olarak yorumladığınız yüksek yargı kurumlarına yönelik düzenlemelerin karşısında, onların tavrının sebebi ne?
- 18 -Mevcut anayasa önümüzü somut olarak nerelerde tıkıyor?
- 19 -Anayasanın geçerli kalan kısmı bu değişikliklerle beraber değerlendirildiğinde ortaya net bir demokratik kazanç çıkıyor mu?
- 20 -Bunun için bile desteklenmeye değer buluyorsunuz!
- 21 -13 Eylül sabahı yeni bir ülkeye uyanmayacağız yani!
- 22 -‘Hayırcıların profili, bize neden orada durduklarını söylüyor’ dediniz. Ama tek bir kitleden söz edemiyoruz. CHP, MHP ve BDP aynı çizgide. Siz bu birlikteliği anlayabiliyor musunuz?
- 23 -Ya diğerleri?
- 24 -Referandumdan evet çıkarsa daha güzel bir gelecek hayal etme imkânımız doğar dediniz. Peki ya hayır çıkarsa!
- 25 -‘Halk iş, aş derdinde; bu meseleler onların gündeminde yok’ deniyor hep!
- 26 -Bir sonraki soruya geçmeden affınıza sığınarak soruyorum. AK Partili misiniz?
- 27 -Devamında soracağım soru şuydu: Değişikliğin içeriği mi, onu kimin yaptığı mı önemli sizin için?
Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle paketin ne getirdiğine bakmak lazım. Darbe sonrası hazırlanan 82 Anayasası, 1961 Anayasası’nı örnek alır. Herkesin malumu ki o da darbe anayasasıydı. 50 yıldır askerlerin yaptığı düzenlemelerle yönetiliyoruz. İlk defa toplumun temsilcileri anayasa yapma arzusunu ortaya koydu. Bir kesim Batı’ya işaretle bu değişiklikleri küçümsüyor. Oysa içeriğin olumlu mu, olumsuz mu olduğuna karar vermek için ülkemizdeki mevcut düzenle mukayese etmemiz gerekiyor. Memurlara toplu sözleşme hakkı geliyor. Mevcut anayasada var mı? Yok. Bu olumlu değil mi? Grev hakkı tanımamış olsa da bir adım ileride. İhraca ilişkin Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarının yargı denetimine açılması; kadınlar, çocuklar ve engellilere pozitif ayrımcılık getirilmesi, askerî yargının sınırlarının daraltılarak çizilmesi, idarenin keyfî işlemlerine karşı başvurulabilecek kamu başdenetçiliği, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru hakkı… Bunların olumlu ve önemli değişiklikler olduğunu inkâr etmek mümkün mü? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), geçen 50 yılda en çok hak ihlali şikâyeti aldığı ülkenin Türkiye olduğunu açıkladı. Üstelik yüzde 80’in üzerinde mahkûmiyeti var. Şimdi insanlar haklarını AYM’de arayacak. Herkes kabul ediyor bunların olumlu olduğunu.
-Peki, sıkıntı nereden kaynaklanıyor?
Yapısal değişikliklerden. Darbe ideolojisini koruyan kurumlarda değişiklik söz konusu olunca koptu bu yaygara. 60’tan bu yana kurumsallaşan, darbe ideolojisini koruyan yapılara müdahale söz konusu.
-Hangi yapılar bunlar?
Başta ordu. Son yıllarda ordu bir sınıra çekildi. Ama Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), AYM, Yargıtay, Danıştay, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) varlığını koruyor. Bunların da tarihsel misyonlarından kurtarılıp topluma tevdi edilmesi lazım. Önümüzdeki değişiklikte AYM ve HSYK’nın oluşumunun değişmesi öngörülüyor. Bu nedenle karşı çıkılıyor. Ama eğer saydığım kurumlarda değişiklik yapamazsanız hiçbir şey yapamazsınız, bu kurumlar engel olur. Yasama organının yaptığı her değişiklik, çıkardığı her yasa AYM’den döner. Mahkeme, kurulduğundan beri ‘son karar organı benim’ diyor. Mahkemenin web sayfasında hâlâ duran bir açıklamadan küçük bir bölüm okuyayım: “Parlamentonun üstünlüğü 1924 Anayasası’nın en temel özelliğidir. İlk kez 1961, sonra da 1982 Anayasası’nda belirlenen bu yeni ilkenin, yani egemenliğin anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar tarafından kullanılmasının öngörülmesiyle birlikte, TBMM, ulus adına egemenlik kullanan tek organ olmaktan çıkmıştır. 1961 ve 82 anayasaları egemenliğin kullanılmasında yargıya önemli yetkiler tanımıştır. Özellikle Anayasa Mahkemesi parlamentonun çıkardığı yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemesi nedeniyle önemli bir paya sahiptir. …Mahkemenin, siyasal kurumların, özellikle parlamentonun yetkilerini kötüye kullanması durumunda bir denge oluşturacağı ve bunu engelleyeceği düşünülmüştür…” Mahkeme hep bu rolü oynadı. Darbe ideolojisinde herhangi bir değişiklik söz konusu olduğunda hukuk normuyla bağını bütünüyle koparıyor. Bu son değişiklikte anayasanın ilk 4 maddesine aykırılık iddiasını reddederek Kemalist ilkeleri terk etse de ‘Son söz sahibi benim!’ diyerek parlamentonun üzerinde olduğunu tekrar etti.
-Mahkemenin yapısı ne kadar etkiliyor bu zihniyetin devamını?
AYM, teknik anlamda sadece yargısal bir kurum değil. Yetkileri ve baktığı davalar siyasal içerikli. Bu nedenle sadece yargıçlarla, onların seçtiği kişilerle donatamazsınız. 13-14 Eylül 2009 Venedik Komisyonu Raporu’nda ‘Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyeti yansıtmaktan uzak olduğu, bu hâliyle temel hak ve özgürlükleri koruyamayacağı’ vurgulanıyor. Mahkemenin topluma dayandırılması gerekiyor. Öngörülen değişikliklerin maksadı bu. İdeal olan üye atamalarının cumhurbaşkanı ile parlamento arasında dengeli biçimde paylaşılması. Toplumsal renkliliği mahkemeye yansıtmak lazım. Yeterli olmasa da 14’ünü cumhurbaşkanı, 3’ünü parlamentonun seçmesi olumlu bir gelişmedir.
-Mahkemenin toplumsal çeşitliliği yansıtması neden gerekli?
Çünkü baktığı davalar siyasi içerikli. Farklı toplumsal grupların çekişmeleri geliyor karşısına. Temsil yelpazesi üyeler aracılığıyla çeşitlendiğinde bütün grupların çıkarları göz önünde bulundurulacaktır. AYM’nin bütün toplumun mahkemesi olması ancak bu yolla sağlanabilir.
-İşaret ettiğiniz eksikliklere rağmen öngörülen değişikliği destekliyor musunuz?
Kesinlikle! Çok küçük bir kesimi temsil eden askerî yargı mensuplarının mahkemede olmaması lazım. Ama onlar var diye reddedelim, onaylamayalım diyemeyiz. Bugünkü anayasadan ileriye doğru küçücük bir adım bile desteği hak eder. Ayrıca HSYK da var. Toplum 1982 Anayasası ile getirilen anayasal bir kurul zanneder HSYK’yı.
-Değil mi?
Hayır, 13 Mayıs 1981’de kuruluyor. Cuntacı 5 generalin oluşturduğu kurul sonradan anayasaya monte ediliyor. Tıpkı YSK gibi. Onu da Millî Birlik Komitesi (MBK) 1961 Anayasası’ndan önce oluşturuyor, sonra anayasal dayanak hazırlanıyor. HSYK’nın Yargıtay ve Danıştay’a üye seçmek dışında yüksek yargıya yönelik hiçbir yetkisi yok. Ancak 12 bine yakın kürsü hâkim ve savcısı hakkında, hem de her türlü karar verebiliyor. Demokrasilerin ana kuralı şudur: Bir yapının kararlarından kim etkileniyorsa oluşumunda da onlar görev alır. Bu ilke tamamıyla ihlal edilmiş. Kararları yargı denetimine kapalı. Çalışmaları soğuk savaş döneminden kalma mutlak bir gizlilik içinde. Sorgulayamıyor, eleştiremiyorsunuz. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçim kararları gerekçesizdir. Yargılamada esas ilkelerden biri aleniyet, hesap verebilirliktir. Bizden aleniyet bekleniyor ama kurul mutlak gizlilik içinde faaliyet gösteriyor.
-Bu sorunlar yargının kendi iç sıkıntıları olarak algılanıyor. Topluma yansıması var mı bahsettiğiniz konuların?
Tamamı toplumun meselesi. Hesabı verilmeyen keyfî atamaların zararını toplum çeker. Yeni düzenlemeyle kurulun üye sayısı artıyor. Bunların 15’i yine yargıç. Yargıtay ve Danıştay önceden olduğu gibi 5 üye gönderecek. Üstelik önceden cumhurbaşkanının onayı isteniyordu, şimdi doğrudan seçiyorlar. İlk derece mahkemelerinde görev yapan yargı mensupları da üye seçecek. Bazıları diyor ki ‘birinci sınıf hâkim ve savcılar yönetemez, direnç gösteremez.’ Onlara sormak istiyorum. Yeri geldiğinde müebbet ağır hapis verebilen, toplumun temel hak ve özgürlükleri, mal varlıkları ile ilgili her türlü kararı alabilen bu insanlara siz güvenmiyorsanız, toplum niye güvensin?
-Muhalefetin temel argümanlarından biri, hükümetin bu düzenlemeler aracılığıyla yargıyı ele geçireceği. Yargı mensubu olarak sizin hükümetten yana böyle bir endişeniz var mı?
Kesinlikle yok. Şu anki kurul 7 üyeden oluşuyor. Yeni düzenlemede sayı 22 olacak. 10’unu hâkim ve savcılar seçecek. Onlar hükümetin adamı değil ki! Danıştay ve Yargıtay’dan gelecek 5 kişiyi de eklersek 15 üyeyi doğrudan yargı mensupları kendi aralarından seçiyor. Hükümetle hiçbir bağlantısı yok. 4 üyeyi, halkın seçeceği cumhurbaşkanı, gösterilen adaylar arasından seçecek. Kurul 3 daire hâlinde çalışacak, adalet bakanı bu çalışmalara katılamayacak. Müsteşarın altın oy hakkı yok. Nasıl kuşatacak hükümet? Bir de sanki AKP ilelebet iktidarda kalacakmış gibi konuşuluyor. Gücün dağılmasına mâni olmaktan başka gerekçesi yok itirazların.
-HSYK’ya en çok üyeyi ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcıların seçmesi öngörülüyor. Kuşatma kaygısı çekenlere göre siz de toplum menfaatleri üzerinde tehdit oluşturuyorsunuz…
Mesele buradaki oligarşik yapılanmanın kırılması. Tartışma kesinlikle toplumsal menfaatten kaynaklanmıyor. Kurul darbe ideolojisini koruma misyonuyla oluşturulmuş. 1961 Anayasası hâkim ve savcılar için iki ayrı yapı öngörüyordu. Buralarda birinci sınıf hâkim ve savcılar görev alıyordu. ‘Yürütemediler, 71’de değişiklik yapıldı’ deniyor. Bakıyoruz ne zaman değiştirilmiş? 12 Mart Muhtırası’ndan sonra. Yargı kurumlarında demokratik meşruiyet ve toplumsal çoğulculuk temsil edilir gibi olduğunda derhâl geri adım atılıyor. 1971 değişikliğinin sebebi de aynı. 27 Mayıs darbesinden sonra Danıştay’ın yarısı, Yargıtay’ın 5’te biri, kürsü hâkim ve savcılarından 520 kişi emekliye sevk edildi. Yargı darbe ideolojisini korumak üzere steril hâle getirildi. Ondan sonra bağımsızlığı dile getirilmeye başlandı. Kemalist ideolojiye muhalif her hareket cezalandırılıyor. Korunan sadece darbe ideolojisi. Üst yargı mekanizmalarının derdi kesinlikle adalet değil. İki birey arasındaki adi uyuşmazlıkları kastetmiyorum. Özellikle toplumsal çatışmalardan doğan siyasal nitelikteki davalarda, devletle toplum arasındaki çatışmalarda kesinlikle çok net ortaya koyuyor tavrını.
-İdeoloji hukuktan önce geliyor yani!..
Yüksek yargının ideolojik davranıp davranmadığını tespit etmek istiyorsanız düşünce özgürlüğü davalarını gören Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ve ceza yargılamalarını inceleyen 9. Ceza Dairesi’nin kararlarına bakın. Ne ideolojik kararlar göreceksiniz. Veya Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını inceleyin. 1970’lerde mahkemenin çok özgürlükçü kararları var diyorlar. Bazılarını inceledim. Birkaç milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması davası iptal için mahkemeye gitmiş. Doğru. Heyet özgürlükçü bir tavır sergilemiş. Ama bakıyoruz kim bu milletvekilleri: 3’ü veya 4’ü MBK üyesi… 4. Hukuk Dairesi’nin 9 hâkimle ilgili tazminat kararına veya Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran ile ilgili kararına bakın. Onların maruz kaldığı hakaret ve küfürleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiren mahkemenin ‘lan’ kelimesini tazminata yeterli gören kararlarını gösterebilirim size. Baskın Oran’ın maruz kaldığı muameleyi düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdi, çünkü üst yargı mekanizmalarının koruduğu ideolojiye aykırı davranmıştı. Bu ideolojiyle çatışan herkes cezalandırılmıştır. Bu üyeleri atayan kim? HSYK… Çoğulculuk, toplumsal çeşitlilik yansıtılırsa kurul ideolojik davranamaz.
-Peki, nasıl bu kadar açıktan itiraz ediliyor?
Karşı çıkanların hiçbir mantıklı gerekçesi yok. Hep bir niyetten söz ediyorlar. Siyasi iktidarın niyeti farklıymış! Bu, eşler arasındaki bir mesele, duygusal ilişki değil ki samimiyet arayalım. Değişikliklerin ne tür sonuçlar doğuracağına bakmak lazım. Niyet beni ilgilendirmiyor. Niyet okuma Ortaçağdöneminde kaldı.
-82 Anayasası bugüne kadar defalarca değiştirildi. Neden o zaman susanlar şimdi hayat memat mücadelesine dönüştürdü bu meseleyi?
Bugüne kadar 16 değişiklik yapıldı anayasa üzerinde. 1987’de siyasi yasaklar kaldırıldı, 2004’te Meclis’in onayladığı uluslararası sözleşmelerin iç hukukun üstünde olduğu hükme bağlandı. Temel hak ve hürriyetlerle ilgili birtakım değişiklikler yapıldı. Ama yapısal tek müdahale söz konusu olmadı, ruhuna dokunulmadı. Anayasanın ruhuna müdahale, getirdiği kurumlar aracılığıyla olur. Kurumlara dokunmadığınız sürece istediğiniz kadar özgürlükçü bir anayasa metni oluşturun, binlerce özgürlük tanımlayın. Son kertede onlar karar veriyor.
-Kim karar veriyor?
Mesela ordu. MGK ile Genelkurmay Başkanlığı’nın Millî Savunma Bakanlığı’nın denetiminde olmamasıyla, başbakana bile bağlı olmayışıyla, askerî yargıya tanınan geniş alanla karar veriyor. Diğer taraftan Yargıtay, Danıştay, YSK, HSYK, Anayasa Mahkemesi karar veriyor. İzin vermediklerinde hiçbir şey yapamıyorsunuz. Devletin koruduğu darbe ideolojisinden nemalananlar, sadece ikisinin değiştirilmesine bile tahammül edemiyor. Bağırıp çağıranlara bir bakın.
-82 Anayasası içinde kalarak demokratik hayat inşa etmek mümkün değil mi?
Hayır! Toplumdaki ilişkiler çeşitlendi, bu kurumlar toplumsal taleplere cevap veremez hâle geldi. Yargıya bakın. Kendimizi kandırmayalım, kimse yargıya güvenmiyor. Toplum yargıya, üniversitelere, siyaset kurumlarına güvenmiyor. Utanç verici bir tablo bu.
-Güven sorununun temelinde anayasa mı var?
Sebep bu yapıların kendisi. Bunlar toplumun kurumları değil. Aralarında hiç bağ yok. Üstelik bu yeni bir tavır da değil. Halk hiç istenmedi, ona hiç güvenilmedi. Tarihten, politikadan bağımsız değil bu problemler. 1925’leri, 30’ları, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, Serbest Fırka’nın birkaç ay içinde neden kapatıldığını anlamak lazım. Farklılıklar hep inkâr edildi. İlk defa toplumla kurumlar arasında bağlantı kurulmak isteniyor. Bu ihtimalden bile rahatsızlık duyuyorlar.
-YARSAV mevcut iki meslek örgütünden biri. Ancak o da sizin demokratikleşme olarak yorumladığınız yüksek yargı kurumlarına yönelik düzenlemelerin karşısında, onların tavrının sebebi ne?
YARSAV’ın üye profiline dikkat ettiniz mi? 1300 üyeli bir dernek. 80 Yargıtay üyesi, HSYK’nın 3, Danıştay’ın 40 ile 60 üyesi, 500’e yakın tetkik hâkiminin 400 kadarı, 250-300 Yargıtay savcısının neredeyse yüzde 90’ı ve Ankara Adliyesi’nden bazı hâkim ve savcıları dışında üyesi yok gibi. Bu dağılım da gösteriyor ki onların yaklaşımını ilk derece mahkemelerinde görev yapan meslektaşlarımıza mal etmemek lazım. YARSAV’ın tavrı Yargıtay, Danıştay ve HSYK’nın tavrıdır. Çünkü kuran ve egemen olan onlar.
-Mevcut anayasa önümüzü somut olarak nerelerde tıkıyor?
TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin değiştirilmesi gündemde. Bu yasa TSK’ya cumhuriyeti koruma ve kollama misyonu yüklüyor. Darbeler buraya dayandırılıyor. Gelişmişdemokrasilerde ordunun görevi ülkeyi dış tehdide karşı korumaktır. Bizdeki cumhuriyet ve rejimse maddi manevi kuvvetlerini topluma yöneltmiş. Toplumdan korunmaya çalışıyor. Devleti koruyacak yegâne güç toplumun kendisidir. Toplumun korumadığı, korumak istemediği herhangi bir rejimi kimse koruyamaz. Bu ülkede siyaseti en fazla ordu yaptı, siyasi parti gibi çalıştı. Ama denetlenemedi. Artık böyle gitmiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın sivil siyasetin denetiminde olması, MGK’nın kalkması lazım. Sorunlu pek çok yapı var. İl ve ilçelerde seçim kurulları var. Başkan, en güvenilir kamu görevlileri arasından seçilen 2 kişiyle bir önceki seçimde en çok oy alan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşuyor. İl ve ilçelerdeki kurulları topluma dayandırıyorsunuz da neden YSK’yı dayandırmıyorsunuz? Bu da kasıtlı. Kurul toplum temsilcilerinden oluşsaydı referandum süresini 120 gün olarak belirlemezdi. 60 gün olduğu çok netti.
-Anayasanın geçerli kalan kısmı bu değişikliklerle beraber değerlendirildiğinde ortaya net bir demokratik kazanç çıkıyor mu?
Kazancın ortaya çıkma ihtimali doğacak. Bu ihtimal bile beni heyecanlandırmaya yetiyor.
-Bunun için bile desteklenmeye değer buluyorsunuz!
Bir ihtimal… Ama bugünkü yapıda böyle bir ihtimal bile yok, olamaz da… 500 yıl geçse de olamaz.
-13 Eylül sabahı yeni bir ülkeye uyanmayacağız yani!
Dikensiz gül bahçesine uyanmayacağız ama o bahçenin yeşerme ihtimali ve ümidi olacak içimizde. Geçici 15. madde kaldırılıyor. Kenan Evren müebbet ağır hapis alsa ne olur? Maksat o değil. Savcının karşısına çıkıp ifade vermesi bile çok önemli. Darbecileri, onların emrinde çalışan herkesi mali, hukuki, cezai sorumluluktan kurtaran bir madde ortadan kalkıyor. Erdal Eren’in ailesi için şikâyet dilekçesi vermenin ne anlama geldiğini kim bilebilir? Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ve diğerlerinin anne babası 70-80 yaşında da olsalar adliyelerde çocukları adına adalet talep edebilecek. İnanıyorum ki onlar 13 Eylül sabahını büyük bir heyecanla bekliyor. Şu anda adliyeye gidip dilekçe verme hakkı bile yok ellerinde.
-‘Hayırcıların profili, bize neden orada durduklarını söylüyor’ dediniz. Ama tek bir kitleden söz edemiyoruz. CHP, MHP ve BDP aynı çizgide. Siz bu birlikteliği anlayabiliyor musunuz?
Beni en çok BDP şaşırtıyor. Kürt kökenli vatandaşları temsil ettiği iddiasıyla ortaya çıkan bir parti. Anayasa Mahkemesi’nin ideolojik nedenlerle dışladığı, partisini kapattığı insanlar. Ama karşı çıkıyorlar. Çoğulculuğun HSYK’ya yansıması, Danıştay ve Yargıtay’ın ideolojik misyondan kurtarılması en fazla Kürt kökenli vatandaşlara yarayacak. İdeolojik yargılamalardan çok zarar gördüler. Karşı çıkışlarını sadece İmralı’nın verdiği işarete bağlıyorum ben. Kendi akılları söylemiyor bunu…
-Ya diğerleri?
CHP’yi anlıyorum. Zaten toplumun değil, devletin partisi. Bugün CHP; Yargıtay, Danıştay, YSK, MGK gibi kurullarla ilgili yapısal değişikliğe gitsin, Anayasa Mahkemesi anında olumlu tavır sergiler. Beyin kesinlikle CHP.
-Referandumdan evet çıkarsa daha güzel bir gelecek hayal etme imkânımız doğar dediniz. Peki ya hayır çıkarsa!
Bu cevap, 82 Anayasası’yla devam edeceğimiz anlamına gelmez. Artık böyle bir ihtimal yok. Referandum sonucu hayır çıkarsa topluma neden değişiklik istediğimizi daha iyi anlatmamız gerekir. Ama ben hayır çıkmasını beklemiyorum. Toplum eski toplum değil. Kendisini dışlayanlardan çok daha ileride. Geçenlerde HSYK’nın yaz kararnamesi ile ilgili bir basın açıklaması yaptım. Yarım saat sonra 10 yıl önce görev yaptığım ve belki de o tarihten beri hiç görüşmediğim Batman’ın Beşiri ilçesinin bir köyünden bir vatandaş aradı. Gaflette bulunup, gündemi takip ediyor musunuz, diye sordum.
-‘Halk iş, aş derdinde; bu meseleler onların gündeminde yok’ deniyor hep!
Ama öyle değil. Her şeyin farkındalar. Bir ay kadar önce de bir tapu davasına bakıyorum. Yaşları 60-80 arasında 7-8 şahit dinledim. Duruşma bitti, 2 yaşlı adam kürsüye geldi. ‘Sizi izliyoruz, ne olursunuz anlatmaya devam edin’ dediler. Köylü bunlar. Bize hep habersiz oldukları, ilgilenmedikleri anlatıldı. Umudum bunun böyle olmadığını bilmemden kaynaklanıyor. Herkes her şeyin farkında.
-Bir sonraki soruya geçmeden affınıza sığınarak soruyorum. AK Partili misiniz?
42 yaşımdayım. Bırakın AKP’yi, hiçbir zaman sağ düşüncede yer almadım. Bunu gizleme gereği de duymam. İnsanlar düşünce yapımı bilsinler ki objektif karar verip vermediğimi test edebilsinler. Tamamen sol düşüncede bir insanım.
-Devamında soracağım soru şuydu: Değişikliğin içeriği mi, onu kimin yaptığı mı önemli sizin için?
Tamamen sol düşüncede bir insanım. Ama her kim demokratikleşme yönünde adım atıyorsa sorgulamadan desteklerim. Demokrat Yargı’nın tavrı da bu. Demokratikleşme yönünde en küçük fırsatın bile desteklenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu adımı ha İmralı atmış, ha AKP, ha Hizbullah atmış hiç fark etmez.
Kemal Şahin kimdir?
Demokrat Yargı Genel Sekreteri Kemal Şahin, 15 yıl önce Burdur’da başladığı hâkimlik görevine Ankara’nın Kazan ilçesinde devam ediyor. Bugün kurumsal kimlik altında sürdürdüğü sorgulama, yargıçlık mesleği ile birlikte giriyor hayatına. “25-26 yaşlarımda göreve atandım. İlk aylarda ne işyaptığımı bile anlayamadım. İddia ediyorum ki çok kişi benim gibidir. Sonradan fark ediyorsunuz ne yaptığınızı, verdiğiniz kararların dış dünyada ne etkiler yarattığını.” Burdur’dan sonra Batman Beşiri ve Yozgat Yerköy’de hâkimlik yapan Şahin, 2006 yılından beri çeşitli yayın organlarında yargının sorunlarını irdeleyen yazılar kaleme alıyor. Kamuoyunun emekli Korgeneral Altay Tokat’ın bir röportajında ‘Doğu ve Güneydoğu’da görev yapan yargı mensuplarını hizaya getirmek için evlerinin yakınlarına bomba attırdığını’ itiraf etmesi üzerine yazdığı makaleyle daha yakından tanıdığı Şahin, Beşiri’de yaşadıklarını anlatarak meslek onurunu zedelediği gerekçesiyle soruşturma geçirmişti.
2 ağustos 2010